sorgulayan müslüman tayfası
Sahtekar okuma anlayışı ile tartışma virüsünü âşıladılar Müminler'e. "Hadi bakalım Allahu Zülcelal burada ne demek istedi?" "Sence ne demek istedi, bence ne demek istedi?' Heyhat! Kuru gürültü, boş laf, bol günah ve bölünmeye giden sorular. Aslında bunlar soru değildir. Bunlar bölünmeye ve parçalamaya giden yolun soru görünümlü cevaplarıdır. Böylece cemaat olmaktan çıktık ve bölündük. Peygamber Efendimiz Aleyhisselatü Vesselam'ın dediği gibi "Parça parça..." Olduk
Sayfa 113Kitabı okudu
240 syf.
3/10 puan verdi
-“İstanbul’daki imparatorluk elçisi Busbeck, Avrupa’yı her an gerçekleştirebilecek bir Türk fethinden kurtaran tek şeyin İran tehlikesi olduğunu söyleyecek kadar ileri gitmiştir.” diyen Bernard Lewis, aslında bize Osmanlı tarihinde de öğretilen şeylerin yine onların elinden hazırlanmış bir düzenek olarak karşımıza geldiğini söylüyor. -Yani
Hata Neredeydi?
Hata Neredeydi?Bernard Lewis · Oğlak Yayıncılık · 20121,696 okunma
Reklam
"HADÎSLERİ HEVÂYA ARZETMEK!.. -2"
Meşhur Fransız Müsteşriklerinden biri olan Louis Massignon “Oryantalizm” adlı kitabında diyor ki; "Onların her şeylerini tahrib ettik. Felsefeleri, dinleri mahvoldu. Artık: hiçbir şeye inanmıyorlar. Derin bir boşluğa düştüler. Anarşi veya intihar için olgun hâle geldiler."[Oryantalizm,8] İçinde bulunduğumuz modern zamanlar, hakk ile
İstanbul Hahambaşısı Yahudi Karasso ile Bedîüzzaman arasında Selânik'te cereyan eden bir konuşma sırasında, Karasso konuşmayı yarıda bırakarak dışarıya fırlamış ve arkadaşlarına: "Eğer yanında biraz daha kalsaydım, az kalsın beni de Müslüman edecek idi" diyerek mağlubiyetini hayret ve telaşla izhar etmiştir. Karasso'nun Bedîüzzaman'ı ziyaret etmekten maksadı, onu kendi fikrine çevirmek ve meş'um gayesine âlet etmek idi. Fakat heyhat!...
2. numaradan sonra 1. numara daha çoğunlukta maalesef... Heyhat!!!
... Memleketimiz öyle bir hale getirilmiştir ki sevgili kardeşim, çeşitli iç ve dış tesirlerle halkımız bu gün iki, hatta üç kutuba ayrılmış durumdadır. Bir kısmı Müslüman olduğu halde kendi dinine düşman olmuş, bütün dinî emirleri reddedip Kur'an'a, Peygamberimize ve hâşâ Allah'a küfreden dinsiz azınlıklardır. Bunlar her fırsatta maneviyatla milletin tanıdığı bütün mukaddes mefhumlarla saygısızca alay eder ve ecdadlarının kemiklerini kabirlerinde sızlatacak her türlü çirkin hareket ve ahlâksızlığı mubah görüp bunları alenen irtikâptan kaçınmazlar. Diğer ikinci kısım Müslümanlara gelince, bunlar da Müslümanlığın hemen hiç bir icabını yerine getirmezler. Ancak Allah'a, Peygamberimize ve Kur'an'a inanırlar. İslâm dininin yüceliğini kabul ederler,dini meselelere hürmetkârdırlar... Ve İslâm'ın vecibelerini yerine getirmediklerinden dolayı içlerinde daimi bir huzursuzluk ve üzüntü duyarlar. Üçüncü kısma ayrılan Müslümanlar ise, hareketleri, kıyafetleri, hususi ve içtimai hayatlarındaki yaşayışlarında dinlerinin emirlerine riayet eder, İslâm'ın yasakladığı her şeyden şiddetle kaçınırlar ki işte aslında hepsi de nüfus kâğıdına göre Müslüman sayılan bu üç zümrenin içinde göğsünü gere gere, alın akıyla "Müslümanım" diyebilecek gerçek Müslümanlar bunlardır.
Sayfa 106Kitabı okudu
''Şimdi heyhat, eski “saat”le beraber akşam da, fecir de bitti. Birçoklarımız için fecir, artık gecedir ve birçoklarımızı güneş, yeni ve acayip bir uykunun ateşlerinden, eller kilitli, ağız çarpılmış, bacaklar bozuk çarşaflara dolanmış, kıvranırken buluyor. Artık geç uyanıyoruz. Çünkü hayatımıza sokulan yeni ve fena günün eşiğinde çömelmiş, kin, arzu, hırs ve haset sürülerinin bizi ateş saçan gözlerle beklediğini biliyoruz. Artık fecri yalnız kümeslerimizdeki dargın ve mağrur horozlara bıraktık. Şimdi müslüman evindeki saat, başka bir âlemin vakitlerini gösterir gibi, bizim için gece olan saatleri gündüz ve gündüz olan saatleri gece renginde gösteriyor. Çölde yolunu şaşıranlar gibi biz şimdi zaman içinde kaybolmuş kimseleriz...''Ahmet Haşim
Sayfa 257 - Turkuvaz KitapKitabı okudu
Reklam
MÜSLÜMAN SAATİ
İstanbul’u yenileştiren ve yerlisini şaşırtan istilâların en gizlisi ve en tesirlisi yabancı saatlerin hayatımıza girişi oldu. “Saat”ten kastımız, zamanı ölçen âlet değil, fakat bizzat zamandır. Eskiden kendimize göre yaşayışımız, düşünüşümüz, giyinişimiz ve kendimize göre, dinden, ırktan ve ananeden hayat alan bir zevkimiz olduğu gibi, bu üslub-ı
İstanbul Hahambaşısı Yahudi Karasso ile Bediüzzaman arasında Selanik'te cereyan eden bir konuşma sırasında, Karasso konuşmayı yarıda bırakarak dışarıya fırlamış ve arkadaşlarına "Eğer yanında biraz daha kalsaydım, az kalsın beni de Müslüman edecek idi" diyerek mağlubiyetini hayret ve telaşla izhâr etmiştir. Karasso ki, Osmanlı İmparatorluğunu parçalamak için sinsi ve tertibli bir şekilde çalışan gizli bir teşkilata mensûb olup, ortada fevkalade bir rol oynuyordu. Karasso'nun Bediüzzaman'ı ziyaret etmekten maksadı, onu kendi fikrine çevirmek ve meş'ûm gayesine alet etmek idi. Fakat heyhât!...
müslüman saati...
Bütün mâbedler içinde güneşten ilk ışık alan camidir. Bakır oklu minareler güneşi en evvel görmek için havalarda yükselir. Şimdi heyhat, eski “saat”le beraber akşam da fecir de bitti. Birçoklarımız için fecir, artık gecedir. Ve birçoklarımızı güneş, yeni ve acayip bir uykunun ateşlerinden, eller kilitli, ağız çarpılmış, bacaklar bozuk çarşaflara dolaşmış, kıvranırken buluyor. Artık geç uyanıyoruz. Çünkü hayatımıza sokulan yeni ve fena günün eşiğinde çömelmiş, kin, arzu, hırs ve haset sürülerinin bizi ateş saçan gözlerle beklediğini biliyoruz. Artık fecri yalnız kümeslerimizdeki dargın ve mağrur horozlara bıraktık. Şimdi müslüman evindeki saat, başka bir âlemin vakitlerini gösterir gibi, bizim için gece olan saatleri gündüz ve gündüz olan saatleri gece renginde gösteriyor. Çölde yolunu şaşıranlar gibi biz şimdi zaman içinde kaybolmuş kimseleriz.
Ahmet Haşim
Ahmet Haşim
189 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.