Okuduğum kitapta geçen firkat kelimesi beni alıp götürdü..
Kendimi "firkatin nariyle gönlüm,yan olur,püryan olur" diye mırıldanırken buldum:)
Bu kelimeyi seviyorum..Bu kelimenin çağrıştırdığı diğer kelimelerin de meftunuyum.Hicran,vuslat,sıla,hasret..Evet meselemize geri dönelim.
Firkat:Ayrılık acısı
Hepimizin bizatihi öyle ya da böyle çektiği ve aşina olduğu acı..Yalnız terbiye eden bir acıdır.Öpüp başa koymalı..
Tabi herkesin firkat kalitesi de aynı olmuyor..Rabbim neyden ayrıldığımızı hangi kavuşmalar için gün saydığımızın bilinci ile kuşatsın kalplerimizi.En güzel ayrılık acısı ise diyar-i ezelden ayrıldığını hissedip dünyada yabancılık çekip bu acıyı hep kor gibi yüreğinde taşıyanlardır..Zannımca.
Bir pazartesi günü idi… Tebliğ vazifesini geride kalanlara emanet eden Gönüller Sultanı Efendimiz, arzuladığı vuslata ermiş ve Rabbine kavuşmuştu. Allahın Son Peygamberinden ayrılık anının acısı ashabın yüreğini yakmıştı. Efendiler Efendisinin hayatında hep önem arz eden pazartesi günü, Onun için vuslat ashap için hicran getirmişti. Oysaki altmış üç yıl önce bir pazartesi günü vuslatı dünya yaşamıştı. İnsanlığın dilden dile dolaştırdığı müjde ile beklediği Gönüllerin Efendisi Hazreti Muhammed Mustafa (sallallahu aleyhi ve sellem) kutlu doğumuyla kâinatı şereflendirmişti.
''Görme problemiyle uğraşan bir danışanım 'Hayat çok zor, nasıl yaşayacağım ben bu karanlıkta?' diye sorduğunda verdiğim cevabı veriyorum ayrılık acısı, hicran yarası çeken insanlara: 'Bulabildiğin ışığa yönel...' Her canlı böyle yapar, bizi besleyecek olana doğrulturuz bedenimizi ve ruhumuzu, bitkilerin boynunu uzatması gibi ışığa. Hepimiz aşka sevgiye boynumuzu uzatacağız. Bulabildiğimiz ışığa yöneleceğiz.Işığa, yani aşka.''