Hani nasıl biliyor musun, dünya durmuş da ben dönmeye devam ediyormuşum gibi. Hani bilmediğim bir şehrin sokaklarında yürürkenki o tekinsiz kabullenemeyiş, ait olamama hissi. Bak, balkonda ne olacaksa olsun ben halledemedim sigarası içerken hissettim, evin içindeki bu evsizliği.
İnsan bazen, sadece ölmemiş olmak için yaşar. Ve insan bazen, bir gün ölecek olmanın kekremsi umudunu taşır göğsünde. Bahman’ın dediği gibi; “Bir atın umudu yoktur. Onu, sırtında şakıyan kamçının umutsuzluğu yürütür. Bizim hikayemiz de biraz böyle.”
sonra öğrendim bunun asla olmayacağını, insanların değişmeyeceğini ve onları kimsenin değiştiremeyeceğini ve bunun çabalamaya değmediğini! evet, böyledir!
Dostoyevski
Kitapta iki çocuğun gözünden ikinci dünya savaşı sırasında Yahudilere yapılan zulümden ( Nazi ) bahsetmekte.9 yaşındaki Bruno, yeni şeyler keşfetmek umuduyla evinden dışarıya çıkar ve evinin karşısında hep merak ettiği tel örgüleri takip ederek yürümeye başlar. Bu yürüyüş sırasında tel örgülerin diğer tarafında kendisi gibi 9 yaşında olan hatta doğum günü aynı olan Shmuel ile tanışır ve arkadaş olur. Bruno her gün gizli gizli aynı yerde arkadaşıyla buluşmaya gider. Bruno kitapta "Out-with" olarak geçen Auschwitz toplama kampından daha doğrusu Shmuel'den ayrılmadan veda etmek için son kez tel örgülerin oraya gider ama bu sefer arkadaşının yardımı ile onun gibi çizgili pijama giyerek tel örgünün diğer tarafına geçer .Bundan sonrasını kitaptan okuyun derim. Hüzünlendiren bir kitap. Dili akıcı, anlaşılır. Okurken duyguları okura derinden hissettiriyor. Filmide mevcut ilk işim filmini izlemek olacak...:)