Birden fazla duyunuza hitap edecek bir roman. Öncelikle okuma ile görme, daha sonra, doğanın güneye olduğu kadar cömert davranmadığı kuzeyin o ari havasıyla, sert rüzgarlarıyla dokunma, son olarak ise çam ormanlarının kokusuyla bir nebze de olsa koklama.
Kitap konusu itibariyle iyi ve kötü diye adlandırdığımız şeylerin tümüne karşı, insandaki iradi unsurlara dikkat çekerken, doğaya özgü şaşmaz gerçekleri kendi doğa felsefesiyle gözünüze sokmaya çalışmadan, dogmadan uzak bir şekilde ve naifçe ve ironiyle vurgulamaya çalışıyor. Gerçek ulviyeti de zafiyeti de insanın mikrokozmografyasında arıyor ve bir yerde bilindik doğasını anlatıyor.
Kitap sonu itibariyle ise ilham verici ve belki de bir anlamda Voltaire’in Candide’ine benziyor.
Roman, hem bir çok kişinin kendi içindeki ilişki örüntüsüne hem de yalnızlığı tercih edenlerin beşeri dünyalarına yolculuğa çıkaran bir eser. Her biri ayrı ayrı eğlenceli, hüzünlü, düşündürücü ve acıma duyguları uyandırıyor. Kitapta herkese bir şey var. İçerik olaraksa; bir romanda olması gereken bir çok unsur yer yer şiirsellikle de karışık her necib okura cömertçe sunulmuş. Bu sunuşta, Behçet Necatigil’in çevirisinin de payı çok büyük kuşkusuz.