Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Zekât kelimesinin türediği ze-ke-ye kökü, sözlükte "artmak, çoğalmak ve temiz olmak, arınmak" anlamlarını içerir. Zekât, "farz bir ibadet olarak Kur'ân'da belirtilen sınıflara sarf edilmek üzere dinen zengin sayılan Müslümanların malından belli bir pay ayrılması" şeklinde tanımlanmıştır. Kavramın kökündeki artmak ve arınmak anlamları, zekât veren kişinin malının temizlenip bereketlendiğine işaret eder. Yılda bir defa verilen zekât, kişinin hayırlarının çoğalmasına ve nefsinin kötü tutum ve davranışlardan arınmasına vesile olur.
Sayfa 413Kitabı okudu
Oruç tutmak, Allah Teâlâ'ya bağlılığını sunmak ve O'nun koruması altına gir- mektir. Bu yönüyle oruç insanı eğiten ve olgunlaştıran bir ibadettir. Kişiye gözüne kulağına, diline, kalbine hâkim olmayı, kısaca bedenen ve ruhen kötülükten uzak durmayı öğretir. Oruç sayesinde insan, bir süreliğine de olsa sonu gelmez iştah şehvet ve arzularına sınırlama getirmiş olur. Şükür ve ibadet isteğinin önü açılır. Böylece katılaşmış kalpler yumuşar. Oruç aç ve susuz insanların hâlini anlama imkan verir. Toplumsal kaynaşma ve dayanışmayı güçlendirir. Yardımlaşma rubuyla gönül bağlarının kurulmasına yardımcı olur. Oruç tutanlar, Allah'ın hoşnutluğunu elde eder, af ve mağfiretine nail olur. Cennette sırf onlar için hazırlanmış reyyan kapısından geçmekle ödüllendirilir.
Sayfa 406Kitabı okudu
Reklam
Kur'an'da zikredilen peygamber örneklerinden namazın, Kur'ân öncesi dönemde bilinen ve yapılması emredilen bir ibadet olduğu anlaşılır. Ancak Kur'an'da önceki peygamberlerin namazlarına ilişkin vakit ve rekât gibi hususlarda ayrıntı verilmez.
Sayfa 328Kitabı okudu
Mescid isminin yerine kullanılan cami kelimesi Kur'ân-ı Kerim ve hadislerde geçmez. Ancak mescid ve cami isimleri tarihi süreç içerisinde birbirinin yerine kullanılmıştır. Ayrıca Arapça ibadet mastarindan türetilen ve "ibadet edilen yer" anlamına gelen ma'bed kelimesi de Kur'ân'da geçmez.
Sayfa 291Kitabı okudu
Kâbe kelimesi Arapçada küp anlamına gelir. Kâbe'nin bu ismi alışı da onun küp şeklinde oluşuna bağlanmıştır. Kâbe'ye beyt denilmesinin sebebi ise Yüce Allah'ın Kâbe'yi kendi evi olarak nitelemesidir" Nitekim Cenâb-ı Hak, onun kendisine ibadet için inşa edilmiş ilk mâbed olduğunu bildirmektedir el-Beytü'l-'atik şeklinde anılması, oldukça eski bir ibadet mekânı oluşundan ileri gelmektedir" Yine onun için kullanılan haram ve muharrem sıfatları da dokunulmazlığına, değerine ve yüceliğine işaret eder el-Beytü'l-ma'mur olarak adlandırılması her zaman bakımlı olması ve ziyaretçilerinin çokluğundan dolayı canlılığını koruması sebebiyledir" el-Beytü'l-ma'mur'un gökyüzünde Kâbe'yle aynı hizada yer alan ve meleklerce tavaf edilen bir mâbed olduğu da söylenmiştir.
Sayfa 271Kitabı okudu
"Her konuda olduğu gibi yaşama konusunda da Hz. Peygamber'i rehber edinirlerdi. Hz. Peygamber tüm ulemânın mutlak rehberi olduğu halde, ayakları şişinceye kadar ibadet etmiyor muydu? Hz. Ebû Bekir yufka yürekli ve gözü yaşlı değil miydi? Gözyaşından Hz. Ömer'in iki yanağında çizgiler oluşmamış mıydı? Hz. Osman namazlarında Kur'an'ı hatmetmiyor muydu? Hz. Ali, geceleyin namazgâhında sakalları ıslanıncaya kadar ağlamıyor muydu?"
Sayfa 98 - Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları
Reklam
Takva, Kur'ân'ın kavram haritasında tek bir davranış biçimini ifade etmez. 0, bir şemsiye terim olup bir taraftan tüm günahlardan uzak durmayı kapsadığı gibi diğer taraftan inanç, ibadet, ahlâk ve doğru davranışları da kapsar. Bizi Allah'tan uzaklaştıran her türlü inanç ve eylemi terk etmek takvânın kapsamına girdiği gibi bizi Allah'a yaklaştıran her doğru inanç, düşünce, güzel söz ve eylem de takvanın kapsamına girer. Söz gelimi hakkı ve haklıyı savunmak, hukuku gözetmek ve insanlar arasında adaletle hükmetmek, müttaki olmanın gereğidir. Tüm bunlar sosyal barışı sağlamaya ve toplumsal düzeni ayakta tutmaya yönelik davranışlardır. Körü körüne ataların dinine uymak ve gösteriş takvâ değildir. Takva doğru inancın ve davranışın içtenlik ve samimiyetle beslenmesi, üretilmesi ve ortaya konulmasıdır.
Bir keresinde ashabdan üç kişi, Hz. Peygamber'in (sas) eşlerine gelerek onun gün ve gecelerini nasıl geçirdiğini, evde nasıl ibadet ettiğini sorarlar. Onlar da Resûlullah'ın özel yaşamı hakkında birtakım bilgiler verirler. Peygamberimizin yaptıklarını kendileri için azımsayan bu kişiler, "Biz nerede, Resûlullah nerede? Allah, Peygamberi'nin geçmiş ve gelecekte işlemesi muhtemel bütün günahlarını affetmiştir. Oysa biz öyle miyiz?" dedikten sonra kendi kendilerine şöyle söz verirler: Biri; "Bundan böyle ben, bütün gecelerimi ayakta, yani sürekli namaz kılarak geçireceğim." der. Diğeri; "Ben de bundan böyle günlerimi oruç tutarak geçireceğim." der. Öteki ise "Ben de bundan sonra kadınlardan ayrı yaşayacağım, yani hiç evlenmeyeceğim." der. Bu üç kişinin sözleri Peygamberimize ulaşınca Resûl-i Ekrem (sas) Mescid-i Nebevi'de bir konuşma yapar. Konuşmasında şunları söyler: İçinizden bazılarının şöyle şöyle dediğini duydum. Bunlar, böyle söylemekle ne demek istiyorlar? Şunu çok iyi bilin ki ben sizin aranızda Allah'a en fazla saygı duyan, günahlardan en çok kaçınıp sakınan (en fazla takva sahibi olan) ve Allah'tan en çok korkup çekinen kimseyim. Buna rağmen ben kimi günler oruç tutar, bazı günler de tutmam. Gecenin bir kısmında namaz kılar, bir kısmında ise yatar uyurum. Kadınlarla da evlenir, helal ve meşru dairede onlarla beraber olurum. İşte benim sünnetim budur. Her kim, benim bu yolumu terk eder ve ondan yüz çevirirse, o benden değildir."
Sayfa 39 - Mâide 5/87: İbn Ebi Hâtim, IV, 1187; Buhârî, "Nikah", 1; Müslim, "Nikâh", 5.Kitabı okudu
224 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.