"Biliyor musun," dedi, "Tanrı insanı nasıl yarattı, insanın, bu canavarın, ilk olarak Tanrı'ya hangi sözleri söylediğini biliyor musun?"
"Hayır! Nereden bileceğim? orada değildim ki!
Zorba gözleri kıvılcımlanarak bağırdı:
"Ben oradaydım!"
"Söyle öyleyse..."
"Dinle öyleyse patron: Tanrı bir sabah cinleri başına toplanmış halde uyandı. 'Ben ne biçim Tanrıyım ki,' dedi, 'vaktimi geçirmek için, bana günlük yakacak ve küfredecek insanlarım yok? Baykuş gibi yalnız yaşamaktan bıktım artık! Tuuh!' Avuçlarına tükürdü, çamur yaptı, iyice yoğurdu; küçük bir insan yapıp güneşe bıraktı. Yedi gün sonra aldı, pişmişti. Tanrı ona bakıp güldü: ' Hay şeytan alsın beni!' dedi. ' Bu düpedüz domuz be! Başka şey istiyordum, başka şey oldu. Hapı yuttum, ama oldu bir kere...' Sonra, ensesinden yakalayıp bir tekme attı: ' Haydi bas!' dedi. 'Git başka domuz yavruları da yap. Dünya senindir, yürü! Biiir, iki, maarş!...' Fakat o, domuz değildi iki gözüm. Başında fötr şapka, omuzlarına rastgele atılmış bir ceket, ütülü bir pantolon ve kırmızı renkte çarıkları vardı. Belinde de, - ona şeytan vermiş olmalı- üstünde, ' Seni yiyeceğim!' yazılı, bilenmiş bir Laz bıçağı taşıyordu... Bu insandı; Tanrı öpsün diye elini uzattı ona, ama insan bıyığını burarak dedi ki: Yol ver be moruk, geçeyim!'"