çiçekleri düşünmüyor kimse
balıkları düşünmüyor kimse
kimse
kalbi güneşin altında iltihaplanan
hafızası yeşil hatıralardan usul usul boşalan bahçenin
ölnekte olduğuna
inanmak istemiyor
ve bahçenin duygusu sanki soyut bir şeydir çürümüştür kendi yalnızlığında
çiçekleri düşünmüyor kimse
balıkları düşünmüyor kimse
kimse
kalbi güneşin altında iltihaplanan
hafızası yeşil hatıralardan usul usul boşalan bahçenin
ölmekte olduğuna
inanmak istemiyor
Sıra dışı anlatımıyla kendine bağlayan, Markus Zusak'ın okuduğum ilk kitabı. Bitirdiğimde hıçkırıklara boğulmaktan kendimi alamadım. Liesel Meminger ne yaşıyorsa onunla yaşadım adeta. Bu, anlatımın büyüsü. Şimdiye kadar okuduğum hiçbir kitapta anlatımdan bu kadar etkilenmemiştim. Yazarın dili sade olduğu kadar çarpıcı da. Kitabı okurken sizinle
"çiçekleri düşünmüyor kimse
balıkları düşünmüyor kimse
kimse
kalbi güneşin altında iltihaplanan
hafızası yeşil hatıralardan usul usul boşalan bahçenin
ölmekte olduğuna
inanmak istemiyor
ve bahçenin duygusu sanki
kendi yalnızlığında çürümüş soyut bir şeydir"
ben yüreğini yitirmiş bu zamandan korkuyorum
ben bunca elin boşunalığını düşünmekten
bunca yüzün yabancılaşmasından
korkuyorum
ben geometri dersini delicesine seven bir öğrenci kadar
yalnızım
"Çiçekleri düşünmüyor kimse
balıkları düşünmüyor kimse
kimse
kalbi güneşin altında iltihaplanan
hafızası yeşil hatıralardan usul usul boşalan bahçenin
ölmekte olduğuna
inanmak istemiyor "
7 yıl önce Tekirdağ'da üniversite hayatımın ilk yılıydı. Oturduğum binadan bir arkadaş edinmiştim. İsmi Simge ve Beden Eğitimi Öğretmenliği okuyordu. Okuldan arta kalan zamanlarında jimnastik antrenörlüğü yapıyordu. İleride çok başarılı bir öğretmen olacağını biliyordum, oldu da. Bense Sosyal Hizmetler Bölümü okuyordum. Ama yaşıtlarıma göre
erkek kardeşim bahçeye kabristan diyor
erkek kardeşim otların karışıklığına gülüyor
ve suyun hastalıklı derisi altında
çürümüş parçacıklara dönüşen
balık ölülerini sayıyor
erkek kardeşim felsefeye bağımlı
bahçenin iyileşmesini, yok edilmesinde görüyor
düşünüyor erkek kardeşim
sarhoş olup sonra
duvara yumruğunu geçiriyor
çok dertli, çok yorgun, çok umutsuz olduğunu
anlatmaya çalışıyor
o umutsuzluğunu da
kimliği, takvimi, mendili, çakmağı, tükenmez kalemi gibi
çarşı pazar dolaştırıyor
ve umutsuzluğu
o kadar küçük ki her gece
meyhanenin kalabalığında kayboluveriyor