- "İslâmiyet, "ölülerinizi hayırla yad edin" der. Asil bir ihtar! Ölülerinizi yani sizden olanları, aynı mukaddeslere inanan, aynı kavgalara katılan, aynı emel veya hınçları bölüşen insanları..."
Ta'zir Cezaları Beşeri Orijinlidir
Ta'zîr, azarlamak, edeblendirmek demektir. Hadd ve cinâyet olmayan her suç ve günahta fâilin ta'zîr edilmesi (münasip bir cezâ ile cezalandırılması) hükümet ve hatta muayyen şartlarda cemiyetin her ferdi için meşrudur; hatta İmam Şafi'î dışındaki üç imama göre bir vazifedir. Ta'zîr suç ve cezaları üç kısımdır. 1-İslâm hukuku
Reklam
"Görüyorsun, bu kız senin onu çıkarmak istediğin kademeden çok aşağılara düşüyor. Anlamıyor, görüyorsun. İnat ediyor. Bu katılıkta sana en büyük ihtar var. Realite haykırıyor. Sen de bunu anlamıyorsun."
Şehrin bir yerinde birileri ölüyor, ne korkunç! Beklenmedik ölümler, beklenen ölümler, apansız gelenler, ağır ağır gelenler, ihtar edip gelenler, habersizce gelenler.
"Kardeşim! Türkler arasında ebediyen kabul edile­meyecek bir meslek varsa o da heykel sanatıdır. Memleketine faydalı olacak, işe yarayacak bir şey öğren. Heykeltıraşlıkla burada ne yapacaksın? Ecdadımızın bırakmış olduğu suları kurumuş çeşmelere bugün musluk takacak paramız yok. Ecdadımızdan çoğu mezarlarında taşsız yatıyor. Birçoğunun
kadınlarda, ecnebi erkeklere karşı fıtraten korkaklık, tahavvüf var. Tahavvüf ise, fıtraten tesettürü iktiza ediyor. Çünkü sekiz dokuz dakika bir zevki cidden acılaştıracak, sekiz dokuz ay ağır bir veled yükünü zahmet ile çekmekle beraber, hâmîsiz bir veledin terbiyesiyle sekiz dokuz sene, o sekiz dokuz dakika gayr-ı meşru zevkin belâsını çekmek ihtimali var. Ve kesretle vâki olduğundan, cidden şiddetle nâmahremlerden fıtratı korkar ve cibilliyeti sakınmak ister. Ve tesettür ile nâmahremin iştihasını açmamak ve tecâvüzüne meydan vermemek, zaîf hilkatı emreder ve kuvvetli ihtar eder. Ve bir siperi ve kal'ası çarşafı olduğunu gösteriyor. Hanımlar Rehberi
Sayfa 50 - RnkKitabı okuyor
Reklam
ihtar;
Mezardakilerin pişman oldukları şeyler için diriler birbirini yiyor
İmam Gazali
İmam Gazali
Evet, hastalık bu manayı bize ihtar edip der ki: "Senin vücudun taştan, demirden değildir. Belki daima ayrılmaya müsait muhtelif maddelerden terkip edilmiştir. Gururu bırak, aczini anla, mâlikini tanı, vazifeni bil, dünyaya ne için geldiğini öğren!"
Lem'alar
Lem'alar
Bacon diyor ki; “İnsan ruhunun selameti için en koruyucu ilaç; bir dostun gördüğü kusuru sadakatle ihtar etmesidir.” Ama unutmamalı, dost acı söyleyen değildir. Acıyı olduğu gibi acıtmak için söyleyen dost sayılmaz. Dost acıyı tatlandırarak can yakmayacak şekilde söyleyebilendir.
Hem bazan şeytan, kalb üstündeki lümmesi cihetinde Cenab-ı Hak hakkında fena sözler söyler. O adam zanneder ki; onun kalbi bozulmuş ki, böyle söylüyor. Titriyor. Halbuki onun titremesi ve korkması ve adem-i rızası delildir ki: O sözler, kalbinden gelmiyor, belki lümme-i şeytaniyeden geliyor veya şeytan tarafından ihtar ve tahayyül ediliyor.
Sayfa 75
Reklam
Mustafa Kemal şubat ayı sonuna doğru İstanbul'a değişik düşüncelerle gelmişti. Kendisinin İstanbul'un kurtarılmasında büyük rolü olduğunu düşünüyordu. Ancak zamanın devlet adamları durumu böyle görmüyorlardı. Harbiye Nezareti'nden beklediği daveti bile alamadı. Bunun üzerine Hariciye Nazırı Halil Bey'i ziyaret etmek istedi.
Sayfa 66 - Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okudu
Musevilere ve Hıristiyanlara, "Müslümanlıktan kaçınmış olmalarının kötülüğünü anımsa­tacak niteliktedir", çünkü bu parayı bizzat kendileri getirip "aşağılanmış olarak" ödemek zorundadırlar. Diyanet’in açıkla­ması aynen şöyle: .. bu vergiyi deruhde eden muahidlerin vergilerini bizati­hi kendileri getirip zelîlâne bir vezle vermelerinin şart kı­lınmış olması da bunu tey'id etmektedir ki, muâhidlere her vergi verdikçe Müslümanlıktan imtinâlarının fenâlığı ihtâr edilmiş olacaktır,"
youtu.be/Eo_nV-Yrg0s?si=... Uçur beni rüzgar toz taneleri gibi burdan uzağa doğru Gel beni kurtar, alalım başımızı gidelim uzağa doğru Elimde bir gül var, dikenleri sivri batar tenime doğru Bu kaçıncı ihtar hayatın iki dudağı arasından yüzüme doğru
Zaten yunanistanın saldıracağı 36 şehit verdiğimiz gün kalplerimize ihtar olarak verilmişti
Anam ve kız kardeşim Akaretler’de 76 numarada ikamet ediyorlardı. Ben diğer bir ikametgâh arıyordum. Benim çocukluğumdan beri bir tabiatım vardır. Oturduğum evde ne ana, ne kız kardeş, ne de ahbap ile beraber bulunmaktan hoşlanmazdım. Yalnız ve bağımsız bulunmayı, çocukluğumdan çıktığım zamandan itibaren daima tercih etmiş ve sürekli olarak öyle yaşamışımdır. Tuhaf bir halim daha var, ne ana, -babam çok erken ölmüş- ne kardeş, ne de en yakın akrabamın kendi zihniyet ve anlayışlarına göre bana şu veya bu tavsiye veya nasihatte bulunmasına tahammülüm yoktu. Aile arasında yaşayanlar pekâlâ bilirler ki, sağdan soldan pek saf ve samimi ihtarlardan kurtulamazlar. Bu vaziyet karşısında iki hareket tarzından birini seçmek zaruridir: Ya itaat, yahut da bu ihtar ve nasihatleri hiçe saymak. Bence ikisi de doğru değildir. İtaat nasıl olur? En aşağı benimle yirmi, yirmi beş yaş farkı olan anamızın ihtarlarına itaat geçmişe dönmek olmaz mı? İsyan etmek, faziletine, iyi niye-tine, yüksek kadınlığına inandığım anamın kalbini ve anlayışlarını altüst etmektir. Bunu da doğru bulmam.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.