---Ruhsal dünyamız o kadar karışık ki içinde çok az düşünce ve bilgi var. ---Tartıştığınız kişiyi asla ikna edemezsiniz. Siyaset Meydanı’nda hiç “Ben böyle düşünmemiştim, arkadaş doğru söylüyor. Ben hatalıymışım.” diyen birini gördünüz mü? Oradaki konuşmalar muhataba değil tribüne/izleyiciye yapılır. Tartışmada ikna tribünü iknadır, muhatabı
RIZÂ MAKAMI
Rıza, nefsin, Allah’ın ezelî bilgisiyle hakkında takdir ettiklerini isyan ve muhalefet girdabına batmaksızın gönül hoşluğuyla kabul etmesidir. (İhvân-ı Safâ, Resâilu İhvânu’s-Safâ ve Hullâni’l-Vefâ, neş: Butros el-Bustânî, Beyrut trz, IV, 73) Nitekim, Yüce Allah, Vedûd (çok çok seven) isminin bir tezâhürü olarak şöyle buyurmaktadır: “Allah onlardan razı olmuştur, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır.” (Beyyine, 8) İnsanı cennet nimetleriyle karşılaştıracak olan rıza, kulun çalışmasıyla elde edilir. Kulun rıza mertebesine ulaştığının zorunlu şartı, onun Yaratan’dan razı olması ve takdirine teslim olmasıdır. Ancak belânın acısını hissetmemek derecesindeki kayıtsızlık, rızanın ruhuna uygun değildir. Rıza, yalnızca Allah’ın hükmüne ve kazasına isyan ve itiraz etmemektir.
Reklam
Gönül Bir Derde Düş Oldu Devâsın Bilmezem Yâ Rab
NUTK-İ ŞERÎF Gönül bir derde düş oldu devâsın bilmezem yâ Rab Senin gayrı tabîblerden şifâsın bilmezem yâ Rab Bu derd-i hicr-i yâr ile gönül râhat değil ammâ Belâsı hep safâ verir cefâsın bilmezem yâ Rab Cihânın zevk-i 'ayşinden gönül bulmadı hiç râhat Huzûrundan dahi gayrı safâsın bilmezem yâ Rab Gönül şehrinde mahbûbu bulup cândan huzûr
Bil ki dünya bir deniz, beden bir gemi gibidir. Nefs ise o geminin kaptanıdır. Salih eylemler ise tüccarın mal ve ürünleridir. Dünya hayatının sayılı günleri birer geçit ölüm ise ona yönelmiş olduğu sahildir. Ahiret yurdu tüccarın şehri, cennet ise tüccarın kârıdır. İhvân-ı Safâ, Resâil, c.4, s. 44
Batıni felsefeye mensup mulhid İsmaililer, makaleler sahibi İhvan-ı Safa, Farabi, İbni Sina, Suhreverdi El Mektül, İbni Rüşd El Hafide, Ehl-i Sünnet'in mütekaddim şeyhlerinin yolundan çıkan İbni Arabi, İbni Sab'in, Hayy B.Yekzan yazarı İbni Tufeyl ve daha pek çok kişinin görüşleri işte bu merkezdedir. İnsanlardan bazıları bu gibi filozof sufilerin, Peygamberlerin Allah'tan getirdiği şeyler hakkındaki sözlerini uygun bulur ve Peygamberlerin "hakkı ortaya koymayı" değil, "onu tahayyül ettirmeyi" amaçladıklarını söylerler. Onlara göre işin gerçeği, ahiret günü olarak açıklanan değil, gerçek üzere bulunduğu durumdur. Bazılar; da şöyle der: "Onlar, sadece, istiva, nüzul v.b. Allah'tan haber verdikleri ilahi sıfatlarda bunu amaçladılar." Gerçekte Allah'ın sıfatlarını inkar eden birçok düşünürlerin sözlerinde bu görüşlere rastlanır. Nitekim bir grup da sıfatları doğrudan reddetmektedir. Tahrif ve te'vil ehli ise şöyle der: "Şüphesiz peygamberler söyledikleri sözleriyle, işin gerçeğini söylemeyi amaçlamamıştır. Çünkü doğru olan şey, bizim aklımızla bildiklerimizdir." Sonra onlar bu sözleri kendi görüşlerine uygun hale getirmek için öylesine bin bir teviller yaparlar ki, onları yapabilmek için dili bilinen mecrasından çıkarıp garip mecazlardan, istiarelerden medet ummak gerekir.
İbn Teymiyye (Ahmed b. Abdulhalim el-Harrani)
İbn Teymiyye (Ahmed b. Abdulhalim el-Harrani)
(Muvaffakat-u Sârihi'l-Ma'kul li-Sahihi'l Menkul - s.8-9)
26 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.