Öyle bir ilkyaz ol ki korkut yaprakları,
Öyle bir son yaz ol ki tut yaprakları,
Sararıp dökülürken güz rüzgarlarında
Ardında savrulsunlar, unut yaprakları.
Yılların insanı zenginleştirdiği, daha güçlü kıldığı düşünülürdü. Tamamen tersiydi. Yaş insanı duyarsızlaştırır, yıkıma uğratırdı. Tecrübe isteğinizi kangrenleştirir, hayallerinizi çürütürdü.
Hayattan bıkmıştım, görünmez bir güç bir şekilde yaşamdan kurtulmaya itiyordu beni. Kendimi öldürmek istediğimden değil. Fakat beni hayattan uzaklaştıran bu güç, herhangi bir arzudan daha güçlü, daha kesin ve daha kapsamlıydı. Bütün gücümle hayattan uzaklaşmaya çalıştım. Önceleri hayatımı iyileştirme düşüncesi ne kadar doğal geliyorsa şimdi de intihar düşüncesi öyleydi. Bu düşünce öyle baştan çıkarıcıydı ki acele etmemek için kendimi kandırmaya çalışıyordum. Sırf düşüncelerimi çözmek için her türlü çabayı göstermek istediğimden aceleci davranmıyordum. "Eğer çözemezsem, devam edebilirim," dedim kendime. Ve talihli bir adam olan ben, her akşam soyunup yalnız kaldığım odamda kendimi asmayayım diye odamdan ipi çıkardım. Hayatıma kolayca son veririm diye de silahımı alıp gittiğim avlara son verdim. Ne istediğimi bilmiyordum. Hayattan korkuyor, ondan kurtulmaya çalışıyor ama yine de ondan bir şeyler umuyordum.