Geçenlerde bir parfüm beğendim, “bu kadar para vereceksem emin olmalıyım” diyerek parfümü Google’da arattım. Bütçem, zevklerimden bütünüyle emin olmam için yeterli değil. Ekşi Sözlük’te Donetella Versace’nin kokuyla ilgili yorumlarını aktaran bir yazı gördüm. Versace kokuyu duyanların kendilerini gerçek anlamda “kadın” hissetmelerini, parfümü kendilerine bir “armağan” olarak kabul etmelerini istemiş, kokuyu da “şehvetli, nadir ve narin, hem kırılgan hem vahşi” diye tanımlamış. Umarım kadın gibi hissetmenin ne demek olduğunu Donetella Hanım’ın ifadesiyle daha iyi anlamışsınızdır. Ben ister istemez bu ölçütleri sağlayabiliyor muyum diye düşündüm. Evet, geçen gün metrobüste bana dik dik bakan dedeye öfkelendim. Vahşiydim, bana çarpan yamulurdu. Sonra sinirim bozuldu, herkesin içinde katıla katıla ağladım. Kırılgan ve narinim elbette. Nadir miyim? Öyle diyenler var. Şehvetli miyim? Öğle yemeklerine şap atılan, dört erkek müdür yardımcısının koridorda kızların etek boyunu not alarak tahakküm kurmaya çalıştığı küçük bir Anadolu Lisesi’nde dört sene geçirip bu yaşa geldim, öyle veya böyle kurtardım herhalde libidomu.
Simone de Beauvoir, İkinci Cins[i] adlı kitabında sürekli farklı tanımları üretilen bu “ideal kadının’’ başarısızlık ve suçluluk duygularından kaçamayacağını, çünkü bu türden kadınlığın mistik standartlarını yakalamayı başarırsa, onun artık insan gibi davranamayacağını ancak bir serap olabileceğini savunuyordu.
-zeynep ülkü çolak