1950-1960 YILLARI ARASI. 1950'li yıllar. Tek parti iktidarından kurtulmanın sevinci yaşanırken kültür ve eğitimin başıboş bırakıldığı yıllar. Soğuk savaş yılları NATO'ya giriş ve ABD'ye tam bir teslimiyet. Türkçülerin ümitleri yine boşa çıkıyor, hayaller kırılıyor. Ekonomik kalkınma, yollar, fabrikalar... Fakat köylerden şehirlere
...DP büyük bir çoğunlukla iktidara gelmiş ve 27 yıllık CHP dönemi sona ermiştir. 22 Mayıs 1950'de Celal Bayar cumhurbaşkanı, Adnan Menderes başbakan oldu. Atsız'ın hocası Fuat Köprülü Dışişleri Bakanı, Milli Türk Talebe Birliği'nin eski başkanlarından Tevfik İleri Ulaştırma Bakanı idi. Birkaç ay sonra, 11 Ağustos'ta yapılan
Reklam
Emre Kongar'm Türkiye'de yazma serüvenine başlama­sı tam da l 960'lı yılların sonlarına rastlamaktadır. Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni bitirdikten sonra bir yıl kadar Ameri­ka Birleşik Devletleri'nde bulunmasını müteakip Hacette­ pe Üniversitesi'ne Sosyal Çalışma Yüksek Okulu'nu kur­ mak üzere müdür olarak atanmıştır. Başlamasını takip eden günlerde de Türkiye' de başat olan eğilim çerçevesinde gün­cel düşünsel hayat içinde bir yer edinmiştir. Genellikle de Türkiye'deki temel düşünsel doğrultuyla uyumlu olmuş­tur. Kitaplarım çıkarmay a başladığı dönem de 12 Mart dar­ besinin hemen sonrasına rastlamaktadır. Yazdıklarının an­ lamlandırması açısından bu durumun özel bir önemi var­ dır. Öğretim üyesi ve aydın olarak temel vasıflarından biri fazla yazması ve yazdığı dönemdeki düşünsel ortama uyum sağlama endişesidir. 1970'li yıllarda Türkiye'de entelektüel iktidar bir anlamda Marksistlerdedir. Bunun yanında Cum­ huriyet Halk Partisi'nde somutlaşan sosyal demokrasi de ik­ tidara yakın bir yerde durmaktadır.
Sayfa 74 - İletişim yayınları 2018Kitabı okudu
Nehru, Indra Gandi, Rajiv
Nehru öldüğü zaman Hindistan Kongre Partisi içinde birçok lider adayı vardı. Ama hiçbirisi, o aşamada kendini çoğunluğa kabul ettirebilecek güce sahip değildi. Üzerinde "geçici" olarak birleşilecek birisi arandı. Zamanı geldiğinde itilip yeri "kolaylıkla" alınabilecek bir isim. lndra Gandi, bu ölçülere uygun "ideal" bir adaydı. Nehru'nun kızı olduğu için kimse itiraz edemezdi. Deneyimsiz bir kadın olarak da başarma şansı yoktu. Ama hesaplar doğru çıkmadı. Kendisini ölünceye kadar partinin başından atamadıkları gibi, daha sonra oğlu Rajiv'in gelip onun da ölünceye kadar orada kalmasını engelleyemediler. İktidar güç demektir. Gücü elinde bulunduranı yenmek ise zordur ...
Genel olarak bürokrasinin, özel olarak Emniyet Örgütü'nün, Cumhurbaşkanlığının ve Yüksek Yargının ele geçirilmesi, 12 Eylül 2010 referandumu ile Anayasa'nın de­ğiştirilerek yeni "hukuk düzeni"nin kurulması ve devlete ha­kim olmak demekti. AKP-Cemaat koalisyonu diğer iktidar odaklarını tasfiye etmiş ve bütün iktidarı eline geçirmişti. Dolayısıyla liberallerin entelektüel ortamda adeta bir terör estirerek genel kabule dönüştürmeye çalıştıkları "iktidarda­ ki muhalefet" palavrası da 12 Eylül referandumu ile bütün inandırıcılığını yitirmişti. Bazı liberal meczuplar dışında bu siyasi şarlatanlığa inanan da kalmamıştı.
AKP, Avrupa Birliği (AB) için uyum yasalarını ha­zırlarken küçük kurnazlıklara başvuruyordu. AB uyum yasa­larının hiçbir şekilde konusu olmadığı halde AKP, 2002-2007 yılları arasındaki birinci iktidar döneminde işi gücü bırakmış "her apartmana bir mescit" ya da "zina yapmayı suç sayan" yasa yapmak gibi tuhaflıkları değişiklik paketlerinin içine yerleştirmeye çalışıyordu.
Reklam
Amerikan yeni muhafazakarlığına yakın bir siyasal hareket; AKP
Emperyalizmin yeni yönelimleri­ne ve küresel mali sermayenin dönemsel ihtiyaçlarına uygun olarak -ki AKP iktidar kudretinin önemli bölümünü bu çev­relerden alıyor- yeni liberal ekonomik politikaların kararlı bir savunucusudur.
57. Hükümete Amerikan sivil darbesi
57. Hükümet devrilince Washington ve Pentagon'da iktidara hazırlanan, büyük sermaye çevrelerinin desteklediği AKP ve Tayyip Erdoğan­ Abdullah Gül ekibinin de önü açılmıştı. AKP'den darbe kar­şıtı ve sivil özgürlüklerden yana bir siyasi hareket çıkarma­ya çalışan liberaller üzülecek ama, bütün tarihsel veriler şu gerçeğe işaret ediyordu; bu partiye iktidar yolunu açan, ABD güdümlü parlamenter bir darbeydi.
AKP, 28 Şubat'ın çocuğuydu.
ABD ve AB ile çatışmak yerine, bu güçlerle uz­laşarak iktidar olabileceklerini görenler, 28 Şubat'tan sonra Refah Partisi ve Fazilet Partisi'nin kapatılması üzerine, hızla "Milli Görüş" hareketini terk ederek kendi partilerini kurdu­lar.
AKP, ABD ve AB ile çatışarak değil, ancak bu güç­lerle uzlaşarak iktidar olunabileceğini gören islamcıların partisidir. Deyim uygunsa bir tür "suç ortaklığı" üzerine ku­rulmuştur.
Reklam
1966'da Tunus'ta yaşarken burada grev yapan öğrencilerle dayanışma sergiledi (Macey 1994:191, 205). Paris'te 1968 olayları yaşanırken Foucault Tunus'taydı ama olayları büyük bir dikkatle izlemiştir. 1969'da Vincennes'de bir öğretim görevlisi olarak Fransa'ya döndü ve öğrencilerin üniversiteyi işgal ettiği bir etkinlikte gözaltına alındı (Macey 1994:209). 1971 ve 1973 yılları arasında ırkçılık ve Vietnam Savaşı karşıtı çok sayıda gösteriye katıldı ve pek çok bildiriye imzasıyla destek verdi. Ayrıca İspanya hükümetinin ayrılıkçı Bask hareketinin iki üyesini idam cezasına çarptırmasını protesto eden bir delegeyle birlikte 1975 yılında İspanya'ya gitti ve delegenin diğer üyeleriyle birlikte İspanya'dan sınır dışı edildi. Sovyet Rusya muhaliflerinin maruz kaldığı uygulamaları protesto eden ve Polonya'daki Solidarność [Bağımsız Özyönetimli Dayanışma Sendikası] hareketini destekleyen kampanyalara da katıldı ve İran'daki devrimle ilgili yazılar da yazdı (maalesef sonradan 'yanlış' tarafı övdüğü anlaşıldı) (Foucault 1988f). Siyasi eleştirileri iktidar sahipleri ya da sağcılarla sınırlı kalmadı, Komünist Partisi'nde kısa süreli üyeliğin ardından hararetli bir anti-Komüniste dönüştü.
Çok Partili klasik parlamento rejimlerinde idare, milletin iradesidir. Ama memleketi millet idare etmez. Bir avuç insan idare eder. Bu bir avuç insan, milletin parlamentoya gönderdiği insanlar, yani parlamentodur. Ama parlamento soysuzlaşırsa? Ya parlamentonun iler tutar yeri kalmazsa? Ya parlamentoda bizzat iktidar partisi, meclis üstünde meclis, hükümet üstünde hükümet demek olan Tahkikat Encümenleri kurar ve muhalefeti fonksiyon dışı kılarsa? Ya halk fiilen ikiye bölünmüş olur, kahvelerini camilerini bile birbirinden ayırırsa? Ama bu kadar mı ya? Ya aydınlar? Ya üniversite? Ya ordu? Ya basın? Eğer ya bütün siperler ve dayanaklar kaybedilmişse? O zaman bir ülke, ne kadar bahar içinde olursa olsun, tarlalar ne kadar yeşerirse yeşersin, barajlar, fabrikalar ne kadar yükselirse yükselsin, o ülke sıhhatli olsa da, nizam hasta demektir. Demokratik parlamento idarelerinde ise demokratik ihtilal, tarlalarda, fabrikalarda değil, bu nizamın içinde, yani parlamentoda ve onun yan müesseselerinde olur. Nitekim o günlerde Türkiye bu haldeydi. Yani tarlalar yeşeriyor, ama parlamento itibarının ve fonksiyonunun yüzü, gittikçe sararıyor, halsizleşiyordu. Ve bu neticede iktidarın, elbetteki büyük taksiratı vardı…
Sayfa 423 - Remzi Kitabevi
Kırk beş yılının mart ayında bizde de erken seçimler oldu ve beklendiği gibi Büyük Hakikat Partisi iktidara geldi. Farklı toplum kesimleriyle uzlaşmak, demokrasiye saygı göstermek, toplumsal barışı sağlamak gibi dertleri yoktu. İlk icraatlarından biri olağanüstü hal ilan etmek oldu. Arkasından da diğer partileri birer birer kapattılar, milletvekillerini ve parti üyelerini hapse attılar. İktidar partisi milletvekillerinden başka üyesi kalmayan meclis işlevini kaybetti, artık toplanmaz oldu. Birçok muhalif siyasetçi ve fikir insanı da anlaşılmaz şekillerde birer ikişer ortadan kayboluyordu. Onların gözünde, kendileri dışındaki herkes, Cenab-ı Allah'ın öfkesinin müsebbibiydi. Zamanında Lût kavminin başına gelen, şimdi bizim başımıza gelmişti. Dinsizlik, sapkınlık, Allah'a bilimle ve sanatla şirk koşma, yozlaşmış modern kapitalist hayatın nimetlerine tamah etme bunun nedenleriydi. Artık bu rezilliklerden birine tenezzül eden, sadece kendisini değil, tertemiz Müslümanları da Allah'ın gazabına maruz bırakıyordu. Müslümanlar da bu sapkınları içlerinde barındırmaya devam ettikleri için suçluydu.
İktidar partisi ile muhalefet arasındaki ilişkiler, gergin ve çoğunlukla şiddetliydi. Aslında bu gerginlik, İmparatorluğa hâkim olan etnik, dinsel ve sosyal çatışmaların yansımasıydı.
636 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.