Kimsenin oğlu gibi olamadım. Ne annemin ne babamın ne de kayınpederin. Ama baba oldum. Oğul olmak ne demek bilmiyorum ama bir oğlum var. Koca dana oldu şimdi. Doğduğu ilk gün aldım bunu kucağıma, dedim "Ben seni çok seveceğim, bunu da sana göstereceğim." Yapamadım. Seviyorum ama bunu ona gösteremedim. Öyle sokakta elini tutamadım, okula gönderirken yanaklarından öpemedim, omzuma alıp gezdiremedim. Yapamadım işte, denedim ama pek olmadı. Sanki oğlum benmiş aslında, benim çocukluğummuş da ben ona babalık ediyormuşum gibi hissettim. Hoşuma gitmedi o hal. Ama seviyorum çocukları, çok seviyorum.
Peru'daki Yeni Demokratik Devrim ve Halk Savaşının ilerlemesiyle birlikte Amerikan emperyalizmi ve Peru'nun komprador yönetici sınıfları paniğe kapıldı ve devrimci hareketi temizlemek için Peru Komünist Partisi ve gerillalarına karşı, devlet başkanı Alberto Fujimori'nin ilk yönetim döneminde Amerikan istihbarat teşkilatları FBI ve
Sayfa 114Kitabı okudu
Reklam
Bu önemsiz bir mesele değil. Anlamanızı umuyorum. Hayatınız boyunca çocukluğunuza dair anıları, hisleri, kokuları, annenizin saçını aydınlatan ışığı, evin içindeki ilk maceralarınızı, akıl sır ermez bir şekilde o çocukluğu oluşturan korkuları, mutlulukları, tüm duyguları ve az biraz karmakarışık ifadeleri korumayı başardığınızı düşünün. Ardından büyüme sürecinizin kaydı geliyor. Okul bunları düzene koyuyor. Öğretmenler, sınıf arkadaşları, ilk maceralar... Ve böylece şimdiki zamana değin yaşanan tüm deneyimlerin anıları birikiyor. Bir gün, beklenmedik bir şekilde, anılarınızın düzenini yitiriyorsunuz. Hâlâ oradalar evet ama bulunamaz bir hal aldılar.
Sayfa 62 - Jaguar Kitap
Kalenderi Ayini
İstanbul'da geçen esaret günlerinin ardından Türklerin yaşantısı hakkında ayrıntılı bir eser kaleme alan Giovanni Antonio Menavino, Torlakların (Kalenderi) esrar yediklerini, çıplak zemin üzerinde uyuduklarını ve dahası vahşi hayvanlar gibi alenen livata ettiklerini kaydeder. Yanı sıra hippivari bir de törenden bahseder; buna göre, dört bir yandan gelen sekiz binin üzerinde derviş, pirleri saydıkları Seyyid Battal Gazi türbesinde yılda bir defa bir araya gelerek yedi gün süren coşkulu bir merasim düzenlerlerdi. Ayinlerle geçen günlerin tesadüf eden ilk cuması, başlarında 'baba'ları, büyük bir ziyafet çeker, sonunda hep bir ağızdan dua ettikten sonra köçek denilen gençlerin tepsilerde sunduğu toz (herba polverizata) asseralı (esrar) yerlerdi. Ardından büyük bir ateş yakıp, etrafında tarikatlarına övgüler düzerek hep beraber sema ederlerdi. Sonlara doğru bıçakla kol, göğüs veya baldırlarına çiçek ve kalp figürleri çizer, açılan yaralarını kızgın korla dağlayarak bezlerle örterlerdi.
Ne sersemce bir barbarlıktı bu! Yaptığı hizmetleri nasıl da iğrenç bir biçimde unutmuşlardı! Durduğu yerde kendi kendini yiyip bitiren gözü kör bir güçtü halk. Ama kasaba halkının kendi öz davalarını rezil edişlerine kızışının altında aslında kendi yıkılışının, beslediği bütün umutların acıklı bir biçimde sona erişinin üzüntüsü vardı. Hey ulu Tanrım, her şey böyle bir anda bitmiş miydi? Gürgenlerin altında sesine karşılık veren üç bin insanın haykırışını hatırlıyordu. O gün halkın kendisine gösterdiği sevgi elle tutulur, gözle görülür haldeydi, halk avucunun içindeydi, hepsinin efendisi olduğunu seziyordu. Çılgınca düşler kuruyordu: Montsou Kömür İşletmeleri ayaklarına kapanacak, daha sonra Paris'i ele geçirecek, belki milletvekili olacak, Meclis'te ilk işçi temsilcisi olarak vereceği söylev kentsoyluları oldukları yerde donduracaktı. Ama bütün bu umutlar kırılmıştı artık! Kurduğu düşlerden dört bir yanı nefretle çevrili, zavallı bir yaratık olarak uyanıyor, pek güvendiği halk taşa tutarak yola çıktığı noktaya getiriyordu onu.
Sayfa 465Kitabı okudu
“Çünkü çocuğunu kaybeden bir anne için yaşanan her yeni gün ilk gün gibidir. Bu acı hiç yaşlanmaz. Yas giysileri yıpranıp ağarsa da, yürek hep karanlıkta kalır.”
Sayfa 364Kitabı okudu
Reklam
1,000 öğeden 981 ile 990 arasındakiler gösteriliyor.