Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ortakyaşam ilişkisi kurma eğilimi gösteren kişilerin birbirlerini bulmada gösterdikleri çabukluk ve beceridir. Bu, bilinçli bir seçim yapmaksızın olağanüstü bir sezgi yoluyla, iki kişinin birbirine doğru yaklaşması biçiminde gerçekleşir. Herkes kendi benliğinin ulaştığı olgunluk derecesine eşit olgunlukta birini bulur. Gerçi bazen görünürde kişilerden biri çocuksu ve ilkel davranışlarda bulunurken diğeri sağduyuyu temsil eder, ama sağduyuyu temsil eden kişi aslında kendi içindeki çocuğa yabancılaşmıştır ve onu karşısındaki insanda sever. Bir başka deyişle, aslında kendini sever. Çocuksu davranan taraf ise vaktiyle ana-babasından alamadıklarını şimdi alma çabasındadır. Bunu gerçekleştiremediği gibi, kendisine saygısını da yitirir. Üstelik, kendisine karşı ana ya da baba rolünü üstlenen kişinin egemenliğine teslim olur. Gerçekte onun da baba ya da ana rolü oynayan bir çocuk olduğunu ve kendi bağımlılığına dolaylı yoldan doyum aramakta olduğunu göremez. Öte yandan, kendi benlik sınırlarını çizememiş birisi ile olgunlaşmış bir insan arasında bir ilişki kurulamaz, hatta başlayamaz. Birbirlerinin varlığını fark etmezler bile!
208 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
13 günde okudu
1450 gramlık yük(!)
Homo sapiens, memeli bir hayvan türüdür. Bu türün bireyleri olarak bizi diğer hayvanlardan ayıran özelliğimiz karmaşık düşünebilme yeteneğimizdir. Türlü araç gereç kullanma yeteneği, kunduz, fare, fil, karınca gibi hayvanlarda da vardır. Ayrıca sorun çözmedeki beceri de başka hayvanlarda denk geldiğimiz bir özelliktir. Bizi diğer hayvanlardan
Mutlu Beyin
Mutlu BeyinBahri Karaçay · Tübitak Yayınları · 2022440 okunma
Reklam
Umut üzerine
Her ideoloji ve her din yarına karşı duyulan bir umuttur. İslam, erkeklerin öldükten sonra 40 huriye duydukları umuttur. Sosyalizm sömürülenlerin yarına duyduğu eşitlikçi yaşama bir umuttur. Kapitalizm işçilerin zengin olma umududur. Turancılık Tirklerin ilkel duygularını tatmin edecel umutlarıdır. İdeoloji ve dinlere duyulan umut arttıkça bağnazlık artar düşünme ve sorgulama yerini tabulara bırakır. İşte umudun en büyük kötülüğü budur. Özgür insan biraz da umutsuz insandır. Nietzsche de umut duymadan yaşayamayanlara zavallılar der. Umut duymadan yaşayanların ise yaşamı ne derecede bir yaşamdır? Bu tartışılır.
Sen Hangi Çağdasın
Her şair kendi çağın feryadı dır. Her felsefeci kendi çağın akıllıdır, Her roman kendi çağın sorunudur; Her insan kendi çağın sorgulayıcısıdır... Her aşk kendi çağın Mecnun ve Leyla'sı dır, Her çağ kendi içindekilerini atarak yenilir... Her çağın sorunu bir önceki, çağın isyanı dır; Her kayıp olan çağ, gelecek çağın arkeolojisi dir, Her çağın insanları, bir önceki çağın insanlarına hasrettir, Her çağın çocukluğu, gelecek olan çağın çocuklarına ilkel gibidir, Her çağın eksiği, gelecek çağın tamamlayıcısıdır. Her bilinmez çağın denklemi, gelecek çağın cevabı dır...
Her savaş insan elinin işidir ve her savaş, içinde bu basit ilkel gerçeği öğrenen herkes için bir trajedidir...
Sayfa 235 - Ketebe YayıneviKitabı okudu
Kaba tasvirler yapılan, ilkel, kusurlu fakat elverişli, daima geliştirilebilir ve öğretmesi kolay bir bilim yaratıldı. İşin kötüsü bu sonuçtan memnun kaldık.
Sayfa 228 - Zeplin YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
"İnsan özünde vahşi ve ilkel bir varlıktır. Bakmayın 'uygar insan' yanılgısına... Şık elbiseleriyle içindeki vahşeti ve kötülüğünü gizliyor insan. Gücün, paranın, ihtirasın şehvetin kölesi olmuş."
Sayfa 218 - Destek Yayınları "Azazel, Funda"Kitabı okudu
Samimiyetsizlik uygarlıkla gelişmiştir. Çünkü uygarlıkla birlikte diplomasi de gelişmiş, çalınacak şeylerin sayısı da artmıştır. İlkel insanlarda mülkiyet geliştikçe hırsızlık ve yalan da başlar.
Saadet
Her insan, her izan ve vicdan sahibi hatta en önemsiz bir hayvan bile bu fark ve yaratılış âleminde ihtiyaçları hissettiği andan itibaren saadet aramaya başlar. Bu öyle değişmez bir kuraldır ki tabiat kanunları içinde her kanun sapmış olsa bile bu kural her şekilde bu sapma kanunundan uzaktır. Hayvanlar yaratılışlarındaki kanaat etme duygusuyla çoğunlukla göreceli bir saadet bulur. Zira talepleri, zevki, düşüncesi sınırlıdır. Lakin insan- insanıkâmil müstesna olmak şartıyla- aradığı, istediği ve özlediği saadetin mahiyetini pek de bilmediği halde yine bilmediği bu meseleye bir had ve hudut tasavvur etmez ve tayin eylemez. Nice mesutlar vardır ki bu hırs ve tutku yüzünden mesut olmadığı zannında bulunur. Kendi kendine fani hayatını cehennemî bir hale getirir. Zaten en basit ve ilkel bir insanın, bir insan yavrusunun bile bitmez tükenmez bir emeli vardır. İnsan, işte şu devirde her şey oldukça anlaşılmışken, anlaşılmayan bir muamma. Nedense insan yaradılışça tuhaftır; birçok şeye sahip olur, oldukça hırsı artar. Acaba saadet nedir? İşte bunu bilen yoktur. En doğru tabirle dünyanın telaşesinden habersiz mecnunlar mesut sayılabilir.
Sayfa 171Kitabı okudu
İlginç olan bir yön de ortakyaşam ilişkisi kurma eğilimi gösteren kişilerin birbirlerini bulmada gösterdikleri çabukluk ve beceridir. Bu, bilinçli bir seçim yapmaksızın olağanüstü bir sezgi yoluyla, iki kişinin birbirine doğru yaklaşması biçiminde gerçekleşir. Herkes kendi benliğinin ulaştığı olgunluk derecesi­ne eşit olgunlukta birini bulur. Gerçi bazen görünürde kişiler­den biri çocuksu ve ilkel davranışlarda bulunurken diğeri sağ­ duyuyu temsil eder, ama sağduyuyu temsil eden kişi aslında kendi içindeki çocuğa yabancılaşmıştır ve onu karşısındaki insanda sever. Bir başka deyişle, aslında kendini sever. Çocuksu davranan taraf ise vaktiyle ana-babasından alamadıklarını şim­di alma çabasındadır.
Reklam
Eski ilkel hüznü onu güçlü bir biçimde kavramıştı. Ürperiyordu. Kendini bu hüzün nöbetine kaptırmıştı ve birkaç saat içinde insan onun içindeki şeytanın ayaklanıp harekete geçmesini bekleyebilirdi. Charley Furuseth'i anımsadım ve bu adamın hüznünün bir ceza, materyalistin materyalistliğinden ötürü daima çekeceği bir ceza olduğunu anladım.
Sayfa 223Kitabı okudu
"Modern insan,'doğaya tapınma'kültürlerine ilkel bir din formu olarak bakıyor.Oysa bu batı kültürünün kendini be­ğenmiş tavırlarından biridir.Batı kültürü,insanı her şeyin mer­kezine koyuyor.Doğayı kendisinden aşağı,kaynaklarını sömüreceği, açgözlülüğünü doyuracağı bir nesne olarak görüyor.Daha fazla kazanmak için doymak bilmeyen hırsıyla çevresine zarar verdiğini,bu zararın kendisi için bir in­tihar olduğunu bilmiyor."
Zevk ve acı. İsimlerinden de, hissettirdiklerinden de emin olduğum kavramlar. Hayatı bir hayvan gibi yaşadığım günlerde boynuma taktığım tasmanın üzerindeki elmaslar. Zevk ve acı. Hayatın anlamı. Merak edilir, sorulur her yerde. İşte söylüyorum! Hayat, ölene kadar hissedilen zevklerden, çekilen acılar çıkarıldığı zaman geriye kalandır. Hayat = zevk-acı. Sonuç pozitifse yaşamışsındır hayatı. Negatifse ölmüşsündür doğduğun gün. Tabii bir de sıfır ihtimali var. Bu durumda ise zamanın yetmemiştir hayatı anlamaya. Erken ayrılmışsındır partiden, göremeden sonunu… Böyle düşündüm ben yıllarca. Ne kadar eksik oysa! Ne kadar ilkel. Ne kadar korkunç. Nasıl bir insan kendini bu denli aza indirebilir? Nasıl sadece iki zıt elektronik sinyalin bütün varlığına hakim olmasına izin verebilir?…
Doğalarında sebat etmek yoktu. Yaşamaktan anladıkları şey hızlı tüketmek ve hızla tükenmekten ibaretti. Yürekleri ve zihinleri, yalancı tanrıların aslında memnuniyetle kabul edeceği türden büyük tahayyül ve yaratıcı tasavvura muktedir olmasına rağmen onlardan beklenen sürüngen gibi debelenmekten ötesi hiç olmadı. Zira bir noktaya kadar kazançlı
Evvela çocukları izledi Veli Demir. Beyin kıvrımları yeteri kadar gelişmediği için düşünceden ve hatta hislerden bile fazlasıyla uzak davranışlar sergileyen bu patates kafalı yaratıklar insanın bozuk doğasının gözlemlendiği ilk duraklardı. Hayır, aptalca oyunlar oynamaları veya sağa sola koşturmalarını kastetmiyordu. Arzulamanın en ilkel halini
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.