Allah, başkaldır ya kulum demiş ve insan onun cennetine başkaldırmış. Allah, başkaldır ya kulum demiş, insanların bir kısmı başkaldırmış. Onlar Allah indinde mutlu kişiler olmuşlar, bir kısmı, yani çoğunluğu Allah’ın emrine uymamış, Allah onlara cehennemini vermiş. İnsan kendine, kendi yüreğine, kendi korkusuna toptan başkaldırmadıkça, insan soyu bundan da beter olacak, aşağılanacak, zulüm, korku iliklerine işleyecek, insanlıktan çıkacak, bir solucandan da mutsuz olacak. Solucanın gözü yok, kulağı, ağzı, dili yok, insanın var. İnsan soyu başkaldırmayı, yemek, içmek, yaşamak, uyumak, çocuk yapmak gibi bir yaşama biçimi yapmazsa bugünden de bin beter olacak, içi boşalacak, duymayı, düşünmeyi, sevmeyi, sevişmeyi, dostluğu, arkadaşlığı, göğün, yerin, kurdun, kuşun, akarsuyun, tanyerindeki ışığın, yürekteki sıcaklığını unutacak. Allah buyurdu ki ben sizi yarattım ki başkaldırasınız, siz beni dinlemediniz, önce kendinize, sonra başka insanlara, sonra her şeye, her şeye boyun eğdiniz, ne buldunuz, ne öğrendinizse, ne yarattınızsa hepsi boyun eğme üzerine oldu. Ve boyun eğdiniz, ve boyun eğdiniz, ve boyun eğdiniz, boyun eğmeyi, yemek yemek, su içmek, sevişmek gibi bir yaşam biçimi yaptınız. Ve de öldünüz. Ve de solucandan beter oldunuz. Daha da olacaksınız...
Bizim insana karşı tiksinmemize yol açan ne bugün? -insan bize acı veriyor çünkü, buna şüphe yok. Korku değil; insanda korkulacak hiçbir şeyin kalmamış olması daha çok; ön planda "insan" denen solucanların kaynıyor olması; iflah olmaz vasatlıktaki, yürek daraltıcı " "evcil insan"ın, kendisini şimdiden varılacak hedef ve doruk noktası olarak, tarihin anlamı olarak, daha "üstün insan" olarak duyumsamayı öğrenmiş olması -pis kokuları bugün Avrupa'yı sarmak üzere olan kusurlular, hastalıklılar, bitkinler, içi geçmişler yığınından ayrıldığını hissettiği ölçüde, bu yüzden de en azından görece kusursuz olduğu, hiç değilse hâla bir yaşam becerisine sahip olduğu, hiç değilse, yaşamı evetlediği ölçüde kuşkusuz bir hakkının olması böyle duyumsamaya...
Reklam
"İnsanın hayat karşısında şaşkına dönmesi, onu varoluşsal evsizlik haline sokar. Şaşkın insan, evsizler gibi ortada kalakalır. Kapının önünde olup da, içeri girememek gibi bir durumdur bu. Yaşadığı dünya insanın evi olmaktan çıkar. İnsanın içi, endişe ve korkularla sıkış tıkış olur. Kişinin dünyayla bağı kopar. Hayat ona yabancı gelir. Ancak bu durumu nasıl yönlendireceği her zamanki gibi kişinin kendine kalmıştır. Yaşanan her olayı insan, lehine çevirebilecek bir güce sahiptir. Eğer yönetmeyi bilirsen, bu hal insana yeni kapılar açar; kişinin kendisine ve hayata yeni bir açıdan bakma fırsatı verir."
İnsanı sevmekle başlar her şey. Öyle bir memlekette yaşıyoruz ki, birbirimize etiketler vurmaya başlıyoruz. İnsanları yaptıkları işleri, giyimleri, konuşma tarzları / otobüste oturmaları ile yargılamak, bu ülke insanının en büyük ahmaklığı. Başkalarının saçmalıkları ve eksikliklerinden tiksinerek sanırım kendimize ifade edemediğimiz aptallıkları örtüyoruz. İç huzur çok önemlidir. İnsanın içi huzuru yakalaması için, bu hayatı hem kendisiyle hem çevresiyle yaşamayı bilmesi gereklidir.
Sayfa 64 - Okuyanus 2. baskıKitabı okudu
Diyorlar aşk deli. Biz bir zırdeliyiz. Diyorlar kötülüğe götürür insanı insanın içi Ama biz o iç'e emrederiz.
Sayfa 34 - Yunus EmreKitabı okudu
Yine o ağrıyla uyandım...İnsanın içi ağrırmı hiç...AĞRIYOR İŞTE...
Reklam
Cinayetin sağladığı mutluluk! Yabancı kanın akışının verdiği hafiflik, adeta bir kanatlanış! Wese, koca gece kuşu seni! Dostum, meyhane arkadaşım! Sokağın karanlık zemini üzerinde kanın damla damla akarak can veriyorsun. Ne diye sanki içi kanla dolu bir kesecik değilsin ki, üzerine oturayım, büsbütün silinip gidesin ortadan. İnsanın bütün dilekleri gerçekleşmiyor işte, çiçeksi düşlerinin hepsi yeşeremiyor, senden artakalmış ağır külçe serilmiş yatıyor yerde; tekmelere kapalı. Ama bu halinle bana yönelttiğin o suskun soru da ne oluyor?
Sayfa 203Kitabı okudu
Vakit öğleni geçmişti. İnsanın yüzüne alev alev vuran yakıcı güneşin etkisi azalmıştı. Rüzgar yoktu lakin evin yanında akan derenin başındaki iğde ağacının yapraklarının hışırtısı ve kokusu insana huzur veriyordu. Bir müddet ağacın gölgesinde oturdu. Kokuyu içine çekti. Sonra yokuş yukarı yürümeye devam etti… Zeynep’in annesi ile birlikte
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.