Hiçlik ya da Her şey..
‘’Bazı zamanlar da kendisiyle kalabilmeyi çok özlüyordu. Hayatın o müthiş cilvesi olan telaşlardan sıyrılıp hiç bir şey yapmamak....’’
Kadın, erkek egemen dünyasının içinde kendine bir parçalık yer bulabilmek içinde belki de varlığını kabul ettirebilmek için çırpınıyordu yine.. Boş vermişliğin, bıkmış lığın, çocukluk travmalarının, yalnızlığın ve sevgisizliğin içinde yaşayıp gidiyor kendisi..
Adı yok yine.. Ona Genç kadın diyelim, sabah kalkıyor işine gidiyor, kendini cezalandırıyor, sahte gülüşlerin ardında plazaların katları yükseldikçe insanlıktan gittikçe uzaklaşan suretlerinin arasında işini yapıyor.. Her anı izleniyor çünkü insanlar başkaları hakkında konuşmayı seviyor!
Çalışma hayatının zorluğunu burada size aktarmayacağım elbette ama karakterimizin işyerinde yaşadıklarıyla sinirlenmemek elde değil.. Günün yorgunluğunu atacağı anda evindeki sessizlikle kedisi Hector’un olmayışını fark ediyor.. Adımları onu Kaybedilenleri Bulma Ofisi’ne yönlendirir. Şansının döneceğini düşündüğüm an da kitap bambaşka bir sonla karşılıyor bizi...
En başından sonun kadar Post modern bir okuma keyfi sunan eser, bilinç akışı tekniği kullanılarak yazılmış olmasına rağmen gayet akıcıydı. Hatta normalde sıkılırım ama daha uzun olmasını diledim.
Genç bir kadının iç dünyasına konuk olurken günlük hayatımızdan izler taşıyan, bir nefeslik ama sorgulamalarla dolu bir okuma keyfi..