Mızrağı elime alıp havaya kaldırdığımda gözyaşlarına boğuldum. Bambu mızraklara karşı atom bombası! Ah, bambu mızraklara karşı atom bombası! Trajikomik! Bu savaş olamaz. Savaş bu değil. İnsanlarımız sırf öldürülsünler diye vatan topraklarında sıraya diziliyordu. Bu ortadaydı.
Eskiden insanlarımız ölümle yanyana, hattâ içiçe yaşarlardı. Eskiden ölüm, küçük mezarlıklarıyla evlerimizin bahçelerine kadar sokulmuştu. Bu durum bir ihmal sonucu doğmamıştı: İnsanlarımız buna, bilerek izin vermişlerdi. Hattâ bu konuda ölümü teşvik etmişlerdi bile diyebiliriz. Her sokakta ahretin bir şubesi açılmıştı. Her şey belirli bir düzen içinde yürütülüyordu: Parmaklıklı pencereler, taş duvarlar, bu iş için özel olarak yetiştirilen serviler... ve her biri, temsil ettiği insana benzeyen o güzelim mezar taşları... (Başını sallar.) Hayır, hiç bir şey tesadüfe bırakılmamıştı.
03 Haziran 1972: Türkçüler Derneği Kurultayı
MHP ile İlişkiler Kopuyor
Türkçüler Derneği ile MHP arasındaki ilişki, 03 Haziran 1972 Cumartesi günü yapılan Türkçüler Derneği Kurultayı'nda kopmuştur. Kurultayda Muzaffer Eriş başkan, Orhan Tuncer ikinci başkan, Abdülhalûk Çay genel yazman, Erdoğan Saruhanlıoğlu genel yazman seçilmişlerdir.
Ülkeye GDO'lu ithal ürünler gelmesi için neler yapmadı lar ki: Tohumumuzu kuruttular: Çıkardıkları tohum yasasıyla köylüyü yabancı şirketlere-GDO'lu hibrit tohumlara mecbur ettiler.
Toprağın bin bir çeşit ilaçla zehirlenmesine, sularımızın kir lenmesine, meralarımızın yok edilmesine seslerini çıkarmadılar. Denetimleri yapacak ziraat
"Çünkü" dedi, "bizim insanlarımız azgın. Durup durup karışıklık çıkarıyorlar. Berbat bir toplum. Tepelerinden balyozu kaldırdın mı hemen bir azgınlık yapıyorlar. Bu yüzden sürekli ezmen gerekiyor."
Bay Pilkington önceden hazırladığı bir espri yapacaktı ki gülmekten konuşamadı. Suratı boğulmaktan mosmor olmuştu. Sakinleşince espriyi patlattı: "Sizin aşağı sınıf hayvanlarınız varsa, bizim de aşağı sınıf insanlarımız var," dedi.
"Aklımın içini örümcek ağları sardı; kafamın sandalyelerinde elbiseler,gömlekler,çoraplar birikmeğe başladı; kurduğum hayaller,bir bekâr odasının dağınıklığına boğuldu. Düsüncemin duvarlarına resimler asmak istediğim halde bir türlü olmadı.Belirli noktalara biriken eşya, odanın çıplaklığını daha çok ortaya çıkardı.
Duvarlara resimler asmalıyım. İnsanlarımız bir evi döşemesini henüz bilemiyorlar. Soğuk ve bulutlu sabahlarda ya da aysız,tam karanlık gecelerde,yalnız ve ne istediğini bilmeden sokaklarda dolaşırken gözüne takılan perdeleri açık pencereleri düşündü. "