Vəfa duyğusu sevgi suyu ilə qidalanan, sədaqətlə qol budaq atan, səmimiyyətlə çiçək açıb bar verən bərəkətli bir toxum kimidir. O əkildiyi yerə əsrarəngiz gül bağçasına, misilsiz gözəlliklərlə dolu cənnət guşəsinə çevirər...
Belki de mesele bu, diye düşünüp duruyordum. Belki de yaşadığım hayat için fazla yaşlanmıştım kardeşlerim. Artık on sekizindeydim, yeni bitirmiştim. On sekiz genç yaş değildi. Bizim Wolfgang Amadeus on sekizinde konçertolar, senfoniler, operalar, oratoryolar filan, bir sürü bok püsür yazmıştı, hayır, bok püsür değil, ilahi müzik. Sonra şu bizim Felix M. de Yaz Ortası Gecesi Rüyası Uvertürü’nü yazmıştı. Başkaları da vardı. Ayrıca şu bizim Benjy Britt’in elinden tuttuğu Fransız şair, en güzel şiirlerini on beşinde filan yazmıştı, ey kardeşlerim. Adı Arthur’du. Yani on sekiz, kesinlikle genç bir yaş değildi. İyi de ne yapacaktım peki?
Hapishane ona yalandan gülümsemeyi, ikiyüzlülükle ellerini ovuşturmayı, sırıtarak yalakalık yapmayı öğretmişti. Zaten uzun süredir pratiğini yaptığı ahlaksızlıkların üstüne yenilerini eklemişti.
Sınırlamak her zaman güçtür. Dünya bir bütündür, hayat bir bütündür. En hoş ve harika eylemler biraz şiddet içerir… Örneğin, sevişme eylemi; örneğin, müzik. Şansını denemelisin evlat. Şimdiye kadar seçme şansı tamamen sende oldu.