Ona Dalgakıran’ı gösterdim, bir dolmakalemden yalnızca kapağını açınca nasıl bir kılıca dönüştüğünü anlattım.
“ Süpermiş! Hiç mürekkebi bitiyor mu?”
“ Eee, şey, bununla hiç yazı yazmıyorum ki.”
“ Sen gerçekten Poseidon’un oğlu musun?”
“ Sey… evet.”
“ O halde çok iyi sörf yapıyosundur?”
Kıvırcık’a baktım gülmemel için çok çaba harcıyordu.
“ Aman, Nico,” dedim. “ Gerçekten hiç denemedim.”