Küçük Kara Balık ve Balıkçıl
Kara Balık öğle olana kadar gitti. Artık dağ ve vadi bitmişti ve ırmak dümdüz bir kırdan geçiyordu. Sağdan soldan birkaç küçük çay da ırmağa katılmış ve su bir o kadar çoğalmıştı. Kara Balık suyun çokluğundan zevk alıyordu. Birden kendine geldi ve suyun dibinin olmadığını gördü. O yana gitti, bu yana gitti, hiçbir kenara ulaşamadı.
Le Horla -Bir Garip Hikaye-
Ruh hekimlerinin en ünlüsü ve en seçkini Doktor Marrande, üç meslektaşına ve doğal bilimlerle uğraşan dört bilgine, hastalarından birini görmek üzere, yönettiği akıl hastanesinde bir saat geçirmelerini rica etmişti. Bir araya gelince dostlarına şöyle dedi: “Size şimdiye kadar karşılaştığım en tuhaf ve en kaygı verici vakayı
Ayrıntı Yayınları - Çevirmen: Serdar Rifat Kırkoğlu
Reklam
Ah, şu çocuk gözlerindeki minnet! Dünyada, bir parça iyilik edebilmekten daha güzel bir şey olmuyor. Fırtına içinde, viran bir gemi teknesi gibi sallanan bu sefil ve karanlık oda, ocağın kızıl akisleri içinde birdenbire öyle munis ve mesut bir yuva olmuştu ki… Biraz evvel hayata gösterdiğim emniyetsizlik için, kendi kendime utanıyordum.
İnkılap Yayınları
Şu tablo meselesi beni her zaman çok şaşırtmıştır. Yıllarca yerlerinde asılı dururlar, sonra hiçbir şey olmaksızın, hiç hiçbir şey diyorum, küt! diye yere düşerler. Çiviye asılı dururlar, kimse bir şey yapmaz, yine de ansızın taş gibi küt diye düşerler. En hafif bir ses bile çıkmazken, çevrede hiç bir hareket yokken, sinek bile uçmazken küt düşüverirler. Nedensiz. Acaba neden tam o anda? Bilinmez. Küt. Bir çivi o tabloya artık dayanamadığına nasıl karar verir? O zavallıcığın da bir ruhu vardır mıdır? Karar alır mı? Uzun süre bu konuda tabloyla tartışmıştır belki, ikisi de ne yapacaklarını bilememişlerdir, yıllarca her akşam konuşmuşlar, sonra bir tarih, bir saat, bir an belirlemişlerdir, onun için de küt! Belki ikisi de bunu baştan bilirlerdi, önceden anlaşırlardı, yedi sene sonra ben bu işi bırakacağım, benim için uygun, tamam o zaman 13 Mayıs diyelim, tamam, saat altıya doğru, altıya çeyrek kala olsun, tamam, iyi geceler o zaman, iyi geceler. Yedi yıl sonra, 13 Mayıs'ta, altıya çeyrek kala: küt. Anlaşılmaz. En iyisi düşünmemek, yoksa delirmek işten bile değildir. Bir tablo düştüğü zaman. Bir sabah uyanıp onu sevmediğini anladığın zaman. Gazeteyi açıp savaş çıktığını okuduğun zaman. Bir tren görüp ben buradan gitmeliyim dediğin zaman. Aynaya bakıp yaşlandığını fark ettiğin zaman. Okyanus un ortasında Bin Dokuz Yüz gözlerini tabağından kaldırıp, “Üç gün sonra New York’ta bu gemiden ineceğim,” dediği zaman.
(COK UZUN VE KİTAPTA HERBİR SÖZÜN DÜŞÜNÜLESİ EN NAİF BÖLÜMÜ) “ Momo, şimdi o büyük salonun içindeydi. Burası en büyük kiliseden daha görkemli, en büyük istasyonların salonlarından bile daha genişti. Güçlü sütunların üzerinde yükselen tavan neredeyse görünmüyordu. Etrafta hiç pencere yoktu. Kocaman salonu aydınlatan altın renkli ışık çevrede
TANRI YI ARIYORUM
Gündüz gözü fener yakıp sokaklarda durmadan: "Tanrı'yı arıyorum!", "Tanrı'yı arıyorum!" diye bağıran deliden sözedildiğini duydunuz mu? Ne çok Tanrı'ya inanmayan vardı. Onun bu feryatları gülüşmelere neden oldu. "Acaba bir çocuk gibi mi kayıp oldu?" diye sordu birisi. "Saklanıyor mu?", "Bizden mi
Reklam
101 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.