İyi geceler..
Ruhumun derinliğinde bir kapalı oda var İçinde hiç karşılaşmadığım bir kimse oturur Bir yalnız ihtiyar, mezar gibi sessiz, Bir evsiz barksız, eşsiz dostsuz. Kim acaba o bir kiracı mı sadece? Yoksa bir filozof kişi mi yalnızlığı seven?
Sayfa 529 - Finlandiya, Sessiz Komşum Şiirinden
Hitler’in emir subayı hava albayı Von Below, sığınağı 30 Nisan gününün ilk çeyrek saatinde terketti. Von Below sekiz yıldan beri Hitler’in yakınında bulunuyordu. Bu sebepledir ki, Hitler’le Eva Braun’un evlenmelerinden sonra düzenlenen merasime davet edilmiş ve Hitler’in özel vasiyetnamesini de şahit sıfatıyla imzalamıştı. Hitler’den şahsî
Reklam
Bu sırada hiçbir yanda tüfek sesi işitilmiyordu. Bundan yüreklenen çocuklar, yavaş yavaş sığınaklarını bırakarak kuzeydeki çayırlarda sıralanmış yeşil İngiliz çadırlarına, Yuşa Tepesi'ne doğru gittikçe yükselen tepelerde geçmekte olduğunu sandıkları savaş kıpırtılarına tanık olarak yüksek pencerelerin önüne toplanmış, merakla dışarısını seyrediyorlardı. Yüz metre ilerde balıksırtı gibi uzayan tepede on-on beş mezar bulunuyordu. Bunlar, çayırda çoktan beri karargah kurmuş olan İngiliz askerlerinin ölülerine özgü mezarlardı. Şimdiye dek bunların, o tepenin üzerinde yükselmesinde hiçbir ilginç yan görmeyen çocuklar, bu kez yepyeni bir hikâyenin içine girmişlerdi: Musa'nın yanı başında pencerenin paslı demirlerine tutunan iri yarı bir İstanbul çocuğu, mezarların hikâyesini şöylece anlattı. "Arkadaşım, bu mezarlarda yatanlar öyle hastalıktan filan gitmiş askerler değil. Bilmem, işittiniz mi hiç? Birçok geceler şu çayırlarda silahlar atılır oldu. Acaba, kimdi bu silahları atanlar? Kim olacak, Şile ormanlarından gelen bizim Kuvayı Milliyeciler. Geceleri şu tepelere sokulup basıyorlar İngiliz çadırlarına kurşunu. Çadır dediğin şu kalın duvarlar gibi insanı koruyacak cinsten şeyler değil ki. Kalınca bezlerden giren Kuvayı Milliye kurşunları, yatağında mışıl mışıl uyumakta olan düşman askerinin tereyağından kıl çeker gibi canını alıveriyor. Bunlar esas düşmanımız değil ki. Bunlar zavallı Hintliler diyeceksin. Peki, ne işi var o deyyusun böyle, toplu, tüfekli bizim memleketimizde? Bunlar, kiralık katilden başka ne ki? İyi ediyor bizim Kuvayı Milliye de onları vurmakla.
Sayfa 63 - Tekin YayıneviKitabı okudu
NEŞELİ ELEKTRONLAR KABİLESİ
Bay Tompkins, avazı çıktığı kadar, "Bırakın beni! Bırakın beni!" diye bağırıyor, kollarını kaldırıp indiriyor, ayaklarıyla tekmeler savuruyordu. "Yok edilmek istemiyorum. Sonsuza kadar elektrik akımını ileteceğim." Ama hepsi boştu. Etrafını çeviren uzay aniden şiddetli bir ışımanın kör eden parıltısıyla aydınlandı. "Oh, artık kurtuldum!" diye düşündü Bay Tompkins. "Ama nasıl oluyor da hâlâ düşünebiliyorum? Acaba sadece vücudum yok oldu da, ruhum kuantum cennetine mi gitti?" Sonra yeni bir kuvvet hissetti. Bu defaki daha nazikçeydi. Onu sıkıca ve ısrarla sarsıyordu. Gözlerini açınca üniversitenin odacısını tanıdı. Odacı, "Üzgünüm efendim, ama konferans biteli epey oldu. Amfiyi kilitlemem gerekiyor artık." Bay Tompkins esnemeyi durdurdu ve safça etrafına bakındı. Odacı, sempatik bir gülümsemeyle, "İyi geceler efendimi, dedi.
Sayfa 141Kitabı okudu
"İlk seçenek daima birbirimiz olalım." "Ama senin arkadaşların var." "Ama sen de varsın." Bu bir evlenme teklifi mi? Parmağıma baktım, acaba nasıl bir evlilik yüzüğü giderdi? Gülümsedim. "Tamam." "Yıldızları görmesek bile gece olmuş olmalı. İyi geceler."
Bunu büyüklere söyleseniz size inanmayacaklardır. Kendilerinin büyük yer kapladıkları kanısındadırlar çünkü. Kendilerini baobablar kadar önemli görürler. İyisi mi söyleyin hesabını yapsınlar. Sayılara bayılırlar; hesap işlemleri hoşlarına gider. Ama siz vaktinizi bu gereksizliklerle neden öldüreceksiniz? Bilirim, bana güvenirsiniz. Küçük Prens, Dünya’ya indiğinde hiç kimseye rastlamayınca şaşırmıştı. Tam yanlış gezegene geldiğine inanacaktı ki sarı bir halkanın kumda kımıldadığını gördü. “İyi geceler,” dedi Küçük Prens saygıyla. “İyi geceler,” dedi yılan. “Hangi gezegende bulunuyorum acaba?” “Dünya’da, Afrika’da.” “Demek Dünya’da hiç insan yok?” “Burası çöldür. Çöllerde kimsecikler olmaz. Dünya büyüktür,” dedi yılan. Küçük Prens bir taşın üstüne oturarak gözlerini göğe dikti. “Acaba,” dedi, “bir gün hepimiz kendi yıldızımızı yeniden bulalım diye mi yıldızlar böyle parlıyor? Gezegenimi görüyor musun? Tam tepemizde ama nasıl da uzaklarda!” “Güzelmiş,” dedi yılan. “Ne yapmaya geldin buraya?” “Bir çiçekle başım dertte de.” “Ya!” dedi yılan. Bir sessizlik oldu. Küçük Prens yine konuşmaya başladı: “İnsanlar nerede? Çölde biraz yalnızlık duyuyor kişi...” “İnsanların arasında da yalnızlık duyulur,” dedi yılan. Küçük Prens uzun süre yılanı inceledi.
Sayfa 94 - Can Çocuk
Reklam
101 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.