Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Roma'da mizojini, bir noktada Eski Yunan'dakinden cok belirgin çizgilerle ayrılıyor. Eski Yunan mizojinisi, kadınlanın özgür olurlarsa yapabileceklerinden duyulan korkuya dayanıyordu. Fakat bilindiği kadarıyla, Eski Yunan'da kadınlar erkeklere isyanetmişlerse, bu sadece onlarn özel dünyasıyla ilgiliydi ve ancak Yunan anlam dünyası
Simon de Beauvoir'in Tertullian'ı The Second Sex (Öteki Cins) adlı kitabında alıntı olarak kullanmasından bu yana çok tanınan yazılarının birinde, kadınla şeytan arasındaki ilişkiyi de şöyle dile getirmektedir: Bu dünyada Tanrı'nın seni cezalandıran özdeyişi henüz yaşıyor. Öyleyse senin suçun da henüz yaşıyor olmalı. Şeytanın girişine izin veren sendin, o ağacın mühürünü kıran da sen. Tanrının yasasına önce sırtını dönen de sendin, şeytanın yaklaşamadığı kimseleri ayartan da sen. Tanrının kopyası olan erkeği sen kolayca yere yıktın. Senin kabahatin yüzünden Tanrının oğlu ölmek zorunda kaldı ve sen hâlâ deri eteğinin üstünde süsler taşıyorsun.
Reklam
Jack Holland, Mizojini: Dünyanın En Eski Önyargısı - Kadından Nefretin Evrensel Tarihi kitabında, kadın düşmanlığının izini iyi sürer, tarih boyunca kadınların yaşadığı kıyıcı şiddeti canlı örnekleriyle aktarır. Holland, dünya herkes için baş döndürücü biçimde değişirken, kadınlar söz konusu olduğunda değişime nasıl da direnildiğini; modern dönemde kadınların değişim için nasıl ayrıca mücadele etmek zorunda bırakıldıklarını gayet adaletli bir dille anlatır.
Bizler kadın olarak doğduk.. Erkeklerle mücadele için yaratılmadık!
Kadınların davranışlarını düzenleyen yasalar, Hesiodos'un mizojini mecazının toplumsal bir gerçeklik haline gelmesinin en açık ve en çarpıcı göstergesidir. Yasal olarak Atinalı bir kadın, bir çocuk gibi yaşamı boyunca bir erkeğin vesayetinde kalmıştı. Evini sadece bir nezaretçinin eşliğinde terk edebiliyordu. Çok ender olarak kocasıyla birlikte yemeğe davet ediliyor ve kendi evinde ayrı bir bölümde oturuyordu. Herhangi bir resmi eğitim görmemişti. Filozof Demokritos, "Bir kadın düşünmeyi öğrenmemeli çünkü bu kötü sonuçlar doğurur." uyarısı yapmıştı. Ergenlik çağına erişen genç kızlar hemen evlendiriliyorlardı, hem de çoğunlukla kendilerinden en az iki kat daha yaşlı erkeklerle. Büyük yaş farkı, yaşam deneyimlerinin azlığı ve eğitimlerindeki noksanlıklar, kadınların doğuştan gelen aşağılık duygularını güçlendiriyordu. Menander, bir komedisindeki kahramanına, evli erkekleri uyarmak için şu sözleri söyletir: "Karısına okuma-yazma öğreten koca, hiç de iyi bir şey yapmış olmaz; sadece bir yılanın zehirine zehir katmış olur."
"Bir nefretin tarihin araştırmanın, karmaşık bir uğraş olduğunu biliyorum. Belli bir nefret eyleminin kökeninde, ister ırk ister din isterse siyaset ya da doğa motifi olsun, hemen daima bir çatışma bulunuyor. Ama insanın birbirine karşı duyduğu nefretin bütün türlerinden farklı olarak sadece mizojinide bulunan temel güdü, aslında erkeğin kadına, kadının da erkeğe karşı duyduğu arzu. Burada nefret ile arzu garip bir biçimde iç içe geçmiş durumda. Bu nedenle mizojini böylesine karmaşık bir olgu. Bu konunun temelinde önce erkeğin kendi içindeki çatışma yatıyor ve çoğu kez erkek bu çatışmanın farkında bile değil. Katolik dünyanın geriye kalanında olduğu gibi İrlanda'da bu, ilk görüşte çelişki olarak algılanabilecek bir görünüm ortaya çıkarıyor. Çünkü o dünyada kadınlar, sokakta belki şöyle ya da böyle bir aşağılanmayla karşılaşıyorlar ama herhangi bir kiliseye girdikleri zaman, kadının saygı gördüğüne şahit olabilirsiniz."
Reklam
"Mizojini, yani kadına duyulan nefret, Batı toplumlarının dünya görüşlerini temellendiren Eski Yunan filozoflarının gökyüzünün yüksek katlarındaki ışıklı düşüncelerinden, 19. yüzyıl Londra'sının karanlık sokaklarına ve Los Angeles'ın otoyolda kadın cesetlerinin kanlı izlerini bırakan seri katillerine kadar uzanan yolda pek çok farklı biçimde gelişme göstermiştir. 3. yüzyılın Hıristiyan estetiğinden Afganistan'daki Taliban rejimine kadar bu nefret, hep kadına yöneltilmiş ve onları bir cins olarak bastırmaya çalışmıştır. Tarihte en azından bir kere, ortaçağın sonlarında cadı avlarında bu nefret bir katliama dönüşmüş ve Avrupa'da yüz binlerce (bazı tarihçilere göre milyonlarca) kadın yakılarak öldürülmüştü. Hem uygarlığın yetiştirdiği büyük ve ünlü sanatçıların eserlerinde hem de modern pornografinin en bayağı resimlerinde hep bu nefret duyulan kadın motifini görüyoruz. Kadına düşmanlığın tarihi gerçekten, bin yıllar boyunca süren ve Aristoteles'i Karındeşem Jack'e, Kral Lear'ı James Bond'a bağlayan kendine özgü bir nefretin tarihi."
"Erkekler, başka bir erkeğin köpeğini tekmelemesine şiddetle karşı çıkıyordu ama karısını döven bir erkeğe kimse müdahale etme zorunluluğu hissetmiyordu. Bu aldırmayışlarına buldukları garip özür de (onlara göre) karı-koca arasındaki ilişkinin kutsallığıydı."
Hortensia, öncelikle kadınların savaşta çektiği acılardan söz ettiği konuşmasında, yöneticilere şu soruyu yöneltmişti: “Eğer biz, devlet dairelerinde yönetim erkinin paylaşılmasında yoksak ve bu kadar kötü sonuçlar doğuran devlet yönetiminde değilsek, o zaman niçin vergi ödüyoruz?
Karşıtları Sempronia’nın bir kadın için aşırı serbestliğini, çok erkekle cinsel ilişki kurmasıyla özdeşleştirmişlerdi. Bununla aslında çok eskiden beri var olan, bağımsız karar verebilecek kadar akıllı bir kadının ahlaklı olamayacağı düşüncesini sürdürmüşlerdi. Bu nedenle, Horace ve dönemin başka şairlerinin, Kleopatra’nın sözümona ahlaka aykırı aşk yaşamını, kadına karşı duydukları düşmanlığın simgesi yapmalarına şaşmamak gerek. Ona Yunancadan alınmış sivri bir terim olan, yaklaşık “kendini on bin erkeğe alabildiğine açan kadın” anlamına gelen “Meriochan kadın” adını yakıştırmışlardı. Günümüzün bilinen ünlü pornografik eserlerini gölgede bırakacak müstehcenlikte bir dille kaleme alınmış bir yazıda, onun bir gecede 100 Romalı asille neler yaptığı anlatılıyor.
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.