Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Montaigne şöyle der: "Bazıları inanmadıkları şeylere inandıklarına, halkı inandırırlar; sayıları daha çok olan bazıları da, inanmanın içeriğine nüfuz etmeyi bilmediklerinden inanmadıkları şeye kendi kendilerini inandırırlar, yani nefislerini aldatırlar." Sözün kısası, dini görüşler hakkında sağduyusuna danışan herkes ve bu inceleme ve araştırmada halk arasında dikkate değer varsayılan şeylere özenle eğilen herkes, kolayca görür ki, bu görüşlerin hiçbir sağlam temeli yoktur, her din temelsiz bir binadır; teoloji, tabiat bil­gisi nedenlerinin sistemleştirilmiş cehaletinden ve kocaman bir ham hayal ve çelişkiler yumağından başka bir şey değildir.
Hay­ranlık hep cehaletin kızıdır. İnsanlar ancak anlamadıklarına hayran olur ve taparlar.
Reklam
Düğümleri çoğaltarak, bir düğümü çözdüğünüzü sanıyorsunuz.
Hayvanların öteki türlere karşı zulüm ve saldırganlıklarının nedeni açlık ve beslenme ihtiyacıdır. İnsanın insana karşı zulüm ve saldırganlığının ne­deni, efendilerinin kavga çıkarmak isteğinden ve açgözlülüğünden ve saygısız, batıl inançlarının azgınlığından başka bir şey değildir.
Sayfa 176Kitabı okudu
Çok zamandan beri, kavimlerin öğretmenleri gözlerini semaya diktiler. Artık bakışlarını yeryüzüne indirsinler.
İnsanoğlunun dincileri, din ilkelerini insanlara, bunlar henüz batılı gerçekten ya da sağ eli sol elden ayırt edecek bir yaşa gelmeden önce öğretmekle çok tedbirli olarak hareket ederler. Küçük yaşından beri bu düşüncelerle doldurulmuş kırk yaşındaki bir adamın kafasından bu düşünceleri çıkarmak ne kadar zor olursa, tanrılar hakkında ve­rilen köksüz fikirlere kırk yaşındaki bir adamın ruhunu alıştırmak da o kadar zordur.
Reklam
Açgözlü, adaletsiz, zorba bir hükümet, sefaleti artırır; vergilerin şiddet ve ağırlığı acı ve bezginlik, tembellik, yoksulluk getirir. Bunlar ise, hırsızlıklar, cinayetler ve her türden katiller doğurur. Hükümdarlarda daha çok insanlık, sevecenlik ve hakkaniyet olsaydı, ülkeleri, sefaletlerini hafifletmesi olanaksız olan bu kadar yoksul, bu kadar mutsuz da dolu olmazdı.
Sayfa 286Kitabı okudu
İnsanlara, tanrılar öyle istediği için değil, insanların sevgilisi olmak için, adil, iyi­liksever, anlayışlı, geçimli olmalarını söyleyelim. Ahirette cezaya uğrayacakları için değil, sonucuna bu dünyada katlanacakları için kötülükten ve cinayetten çekinmelerini söyleyelim.
Bu tuhaf ülkede ışık, karanlıktır; sağduyu, deliliğe dönüşür. Bu bilime, te­oloji denir ve bu teoloji, insan aklına sürekli bir hakarettir.
Dinin ortaya çıkışı ile ilgili bir soruya Meslier aydın­lanmacı bir insanın cevabını verir. "Dinler bilinçsizlik, batıl inanç ve ilahi güçlere tapmanın yanı sıra , halkın sömürücüler tarafından ezilmesinin so­nucu doğmaktadır. Tüm bunlar kurnaz ve hokkabaz politikacılarca düşü­nülmüştür. Aynı zamanda bu dünyanın prensleri ve zorbaları halkı baskı altına almak ve kendi amaçları doğrultusunda yönlendirebilmek için bu buluşları (dinleri ) kendi yasalarıyla ayakta tutmaktadırlar."
Reklam
Teolojinin tuhaf ve metafizik görüşleri insan ruhundaki en basit, en açık, en doğal düşünceleri o derece alt üst etmeyi başarmıştır ki, Allah'ı kötülükçülükle suçlayamayan sofular, talihin en kötü darbelerine, iyilikçi Allah'ın bir kesin kanıtı olarak bakmaya alışmışlardır. Sıkıntı ve keder içinde bulundukları zaman, Tanrının kendilerini sevdiğine, Tanrının ken­dilerini yokladığına, Tanrının kendilerini sınamak istediğine inanmaları bunlara emredilir. Bu yolla, din, kötülüğü iyiliğe dönüştürmeyi ba­şarmıştır! Bir inançsız, çok haklı olarak, "Tanrı sevdiklerine böyle dav­ranıyorsa, beni hatırına getirmemesini kendisinden pek ziyade rica ede­rim" diyordu.
Sayfa 148Kitabı okudu
İnsan dimağı, özellikle çocuklukta yumuşak bir balmumu gibidir, üzerinde yapılmak istenen bütün değişiklikleri kabul etmeye hazırdır. Kendisinin akıl yürütme gücü olmadığı bir zamanda eğitim, insana hemen hemen bütün görüşlerini, bütün fikirlerini verir. Pek genç yaşımızda iken kafamıza sokulmuş doğru ya da yanlış fikirleri doğa­dan almış ya da doğarken bunlarla birlikte doğmuş olduğumuz inan­cında bulunuruz. İşte bu kanı, sapkınlıklarımızın en büyük kaynak­larından biridir.
İnsan bütün dünyanın kendisi için yapılmış olduğunu sanır; kendisine küstahça doğanın kralı adını verir ve kendisini öteki canlıların, öteki bütün hay­vanların pek çok üstüne kor ve kendine ileri yaratık adını verir. Zavallı insan! Bu büyüklük iddialarını neye dayandırabiliyorsun? Ruhunun, erişmiş olduğu aklın, çevrendeki yaratıklar üzerinde bir hakimiyet uy­gulamaya elverişli olan yüce yetilerine mi dayandırıyorsun? Ancak, ey dünyanın zayıf hükümdarı, gösterişli yaşayışının süreceğinden bir an emin misin? Aşağıladığın maddenin en değersiz, önemsiz zerreleri, tahtını elinden almaya ve seni hayattan yoksun etmeye yetmez mi? Sözün kısası, hayvanların kralı (yani insan), en sonunda mutlaka solucanların, kurtların gıdası, yemi olmuyor mu?
Sayfa 172Kitabı okudu
Eğer hayat bize bazı tatlar veriyorsa, bu tatlar birçok acıyla karışmış değil midir?
Sayfa 170Kitabı okudu
Herkes anne ve babasından, öğretmeninden; bunların da kendi an­ne, baba ve öğretmenlerinden almış oldukları Allah'ı alır. Ancak her­kes bu Allah'ı kendi yaratılışına göre düzenler, değiştirir ve kendine göre renklendirir.
1.500 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.