Kadının en büyük düşmanı yine kadındır
Evlenmiş bir kız çocuğunun artık babasının evinde yeri yoktur diyen halk görüşünü bütün kalbiyle benimsiyordu. Boşanmış bir kız çocuğunun ise –Bebek Kochamma’nın gözünde– hiçbir yerde yeri yoktu.
Kadının yeri konu­sundaki ataerkil anlayışların değişmediği bir toplumda, kadınların statü kazanmaları esas olarak evliliğe bağlıydı ve koşullar,bu daha genç kuşak kadınların evlilik olasılıklarının azalması sonucunu veri­yordu.
Reklam
"Nasıl da öğretmişler bize aşkın fedakarlık olduğunu, erkeğin şiddetle, baskıyla, kadının ise sessiz ve sitemsiz sevmesinin, yeri gelince kenara çekilmesinin doğal olduğunu..."
Onun gibi yıpranmış bir orospunun böyle bir bebek koleksiyonuna niçin sahip olduğunu düşündüm. Böyle bir mükemmeliyet simgesinin bu kadar yıpratılmış bir hayatın içinde nasıl bir yeri olabilir ki? Belki de asla sahip olamadığı çocuklarını ya da asla yaşamadığı çocukluğunu temsil ediyordu. Kim bilebilir ki kadının aklından geçenleri?
Nasıl da öğretmişler bize aşkın fedakarlık olduğunu, erkeğin şiddetle, baskıyla, kadının ise sessiz ve sitemsiz sevmesinin, yeri gelince kenara çekilmesinin doğal olduğunu...
Connie'ye döndü. Connie, yırtıcı, parlak, keskin bir anlam gördü gözlerinde, sevgi değildi bu. Karşı koyma gücü çözülmüştü. Üzerine garip bir ağırlık çökmüştü. Boyun eğecekti. Başka çıkar yol yoktu. Geçilmesi güç, dikenli ağaçların arasından dalarak, küçük bir açıklığın, ince kuru dallardan bir yığının bulunduğu bir yere geldiler. Adam
Sayfa 107
Reklam
FİLİZ ŞAHİN YAZDI... ~~~~~~~~EFELYA~~~~~~~ Onu ilk çıktığı günlerde alıp bitmesin diye çok yavaş okuduğumu itiraf etmeliyim. Şöyle ki; kahramanlar İtalya'ya gidene kadar kitap inanılmaz bir atmosferde okuru büyük bir heyecanla sürüklüyor.Yazarın dile hakimiyeti özellikle uzun cümlelerde daha net görülüyor. Şöyle ki; uzun cümlelerde
Kadın ve Toplumsal Algı;(!)
"Kadının yeri evidir. Çalışan kadın evine ve çocuklarına yete­rince zaman ayıramaz. Kadının yapısı temelde duygusaldır. Kadın dediğin ince, zarif, anlayışlı ve sevecen olmalıdır... vs. vs." Bu çarpık anlayış, açıktan adını koymadan kadınları iki gruba ayırır: Flört edilecek, sevişilebilecek 'dışarılı' kadınlar; evlenilebilecek, erdemli 'içerili' kadınlar... Bu nedenledir ki ülkemizde erkekler, kendisini 'bu meseleleri aşmış' sayanlar dahil, yalnız yolculuk yapacak eşine ya da kızına otobüs bile­ti alırken 'bayan' diye belirtir; hala büyük kentlerimizin pek çok lokantasının girişinde 'aile salonumuz vardır' yazısı bir ilkellik abecesi olarak sallanır durur; erkek çocukların çocuk­lukta ve sünnette çekilmiş çıplak fotoğrafları, bir övünç ma­dalyası gibi evlerin en gözde yerlerini süsler.
Kıyafetleri, saçı başı değişen kadının tek değişmeyen yeri kalbi ve kendisiydi. Bu yüzden ne kadar şeye sahip olursa olsun kendi gibi olmaya devam ediyordu.
Reklam
Kadının anlattıklarının belleğinde kesinlikle yeri yoktu. Ancak hayatının aylarını, yıllarını unutması da ilk kez olmuyordu.
Sayfa 127Kitabı okudu
İslamiyetten önce Türklerde kadının yeri önemliydi. Siyasal hayatta söz sahibi idi onlar. Kadın erkek eşitliği vardı. Hakanların yanında daima eşleri hatunlar bulunur, anlaşmaları birlikte yaparlardı. Kızlara çocuk bakmak, ev işi yapmak yerine ata binmek, silah kullanmak öğretilirdi.
Sayfa 96 - KaynakKitabı okudu
“Böyle zamanlarda kadının yeri kocasının yanıdır.”
Sartre ve ben tanıştığımızda, yalnızca geçmişimiz değil, aynı zamanda sağlam duruşumuz, olmamız gereken kişi olmaya duyduğumuz bireysel inancımız da kaynaştı. Bu çerçevede rakip olmamız mümkün değildi. Sonrasında aramızda bir ilişki oluştu ve birbirimizin hayatında yeri doldurulamaz kişiler olduğumuza ikna olduk. Başka bir deyişle, ikimiz de ilişkimizin sağlamlığından ve bunun alnımıza yazılmış olduğundan sonuna kadar emindik. Tabii o zaman söylense bu lafa gülerdik. Böyle bir güvene sahip olduğunuzda kıskançlık yapmamak çok kolay. Fakat bir başka kadının Sartre’ın hayatında benim oynadığım rolü oynadığını bilseydim, elbette kıskanırdım.
Sayfa 77 - Zeplin Kitap
1,500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.