Sanki evinde, salonda, o masada değildi. Dünyanın en uzun yolculuğuna çıkmış da varacağı yere ulaşamadan kaybolmuş gibiydi. Kaybolmuş, varlığı bile unutulmuş, yapayalnız...
Çünkü filmlerle hikâyelerimizi izliyoruz. Çünkü filmlerle hikâyelerimizi anlatıyoruz. Çünkü bazen bir film repliği dostlar arasında bir şifreye dönüşüyor. Çünkü bazen en sevdiğimiz dostumuzu en sevdiğimiz filmdeki karakterin adıyla çağırır oluyoruz.
Hafifle ve rahatla. Senin, sen olarak, sevebilme, zevk alabilme ve neşe duyabilme kapasitenin bir sınırı yok ve kimse senin yerine zaman akıp giderken durup bunları yapmayacak.
Hak veriyordu Simba'nın "Hayat akıp giderken kim bilir neler olur bilmediğimiz, bildiğimiz tek şeyse yapılan planlar hep bozulur. İçimde bir çocuk hep hayal kurup durur." deyişine.
Kendi kendinle hayaller kurarsın, bazen onları katıp içine bazen yine tek başına... Sonra iki tatlı sohbet, biraz gülücük... Ve yalnızlık günün sonunda kendinle yine baş başa.
Bir yandan muazzam ilerlemeler kaydederken dünya, diğer yandan kendi bindiği dalı kesmenin gereği olmadığını çocuklarda görüyor insan. Yüreği ne kadar zenginleşirse ne kadar derinleşirse kör bir kuyunun içinde bir sığınak olduğunu unutmadan yaşayabiliyor.