Mevzuumuza nisbetle: Umumi mânâsıyla istiğfarın bilgisine yukarda değindik… Belirli bir günah veya hatadan dolayı istiğfar da, zaten kolayca anlaşılır bir dava. Meseleyi, insan ve toplum meseleleri içinde doğan problemlere diye ele alırsak, ne güzel, ne açık bir hakikat: “İlletin sebebi bilinmeden marazın tedavisi mümkün değildir!”… Tefekkürün kalb marazlarının giderilmesi hakkındaki rolü, “duanın kabulünün geç olabilmesi” hikmeti ile birlikte düşünüldüğünde, bizim problemleri hâl yolunda boyacı küpü “güyâ tefekkür”den bir fayda bulamayacağımız hakikatinin sebebini de işaretliyor; önce sıhhatle illetin sebebini bul… (MUTLAK FİKRİN GEREKLİLİĞİ davasının, bütün meselelerin başı olarak anılması bundan!)… Marazın tedavisi: “Ben razı edeyim diye Rabbim’e yöneldim, — O, insan aceleden yaratıldı buyurdu!”… Aceleden; bu keyfiyetten… KUR’ÂN’ın tedricen –safha safha– nazil olması, nasibi olana kalbinden parça parça inerek idrake gelmesi hakikati de, “nefsin aceleci oluşu” hakkındaki hükmün tefsiri yerine göre, “olmadan olmuş görünmeyi” isteyici meyline zıttır; böyle bir hikmeti hatırlatıcı… Dikkat ediliyorsa, basma kalıp bir istiğfar ile, bunun şuuru arasındaki fark, bir tefekkür mevzuu olarak alındığında başlıbaşına bir metod olarak görüyor… Dikkat: Aceleci olmamanın, herhâlde “yan gel de yat!” demek olmadığı açık!
Yeri gelmişken; “KAPTAN Kusto Müslüman” takdimi’nin noktalı harflerle ve DERVİŞ Muhammed’in noktasız harflerle ebced toplamı 302 olarak aynıdır… BASİR-Kalb gözü ile gören. Anlayışlı. Basiretli: 302: ŞEB-Gece. Karanlık… Böylece, karanlığın ve renk olarak siyah’ın ulu yüzü, DÜNYA’ya bakış yanında, “bilinmeyen-sır” olarak aslı Allah’ın muradı HAKİKAT’te derinleşme mânâsıyla da görünmüş oldu… Böylece bir veli’nin, Nur tecellisinden daha çok istifadeyi karanlıktan gördüğü hakkındaki sözü de yerini buldu… “Ruh’un bedenle tecellisi ile görünen nefs”; bir yönü ruhî, öbür yönü aklî ve eşya ve hâdiseyi tasarrufa dönük… Esseyyid Abdülhakîm Arvasî’ye âit: “Ruh ve beden, birbirlerinden alıcı verici olurlarken, nice faydalar görürler. Ölümden sonra da devam eden edinilmiş sıfatlar olarak, beş hasse-duyu izi ruhta kalıcı olur!”… Dünya unsurlarından mürekkeb beden, karanlık ve siyahtır; topyekün kâinatı ve dünyayı, varlık’ın temeli temsilinde toplayan bedenin, iyi ve kötülüğe âlet olarak mânâsı yanında, istidat genişliği olarak yücelmesi de, yine âlet olduğuna nisbetle meydanda… GÜN’ün, yalnız gündüz değil, gece ve gündüz bir kullanımı gibi, “istidat birdir; iyiliğe veya kötülüğe”; bu sözden kasdın ne olduğu da anlaşıldı…
CENNET: 453: MÜTEVECCİD-Vecde gelen. (Cennet, nefsin seçimi ve eseri olmak bakımından, ölmeden ölmüş ehl-i kalb için dünyada da Cennet hayatı; şu farkla ki, onlar daima Allah’a yakın olmak isteğinden dolayı Cennet’i daima Allah’ın Vechi’ne dalmak için isterler - Cennet’e mahsus nimetlere talib olmak bakımından değil!)
*
Yâ Rab bu kırık kalbimi kalb et
Geçsin bu kederden dahi nevbet
Bilmez değilim sırrını derdin
Aslında benim kendime gurbet
Bend etme İlâhî beni bende
Kurtar beni benden sana celb et
Hicrin ile ballar bana zehrin
Vaslın ile zehrin bana şerbet
Duysam seni söyler sana söyler
Sözlerde sükütlarda o heybet
Bir dem ki ney inler konuşur ûd
Kânûn mu atar çığlığı elbet
Lutfunla tamam tuz buz olanlar
Yâ Rab bu kırık kalbimi kalb et..