Eğlencenin dorukta yaşandığı bölgede insanlar arasında şu üç belirti gittikçe yaygınlaşıyor: zevke düşkünlük, benmerkezcilik, yalnızlık.
Bu üç belirtiyi mutsuzluk izliyor. Mutsuzluğunu unutmak isteyen insanlar daha fazla eğlenceye yöneliyor. Daha çok eğlence ve seks ile üretmeyen tüketen, yardım etmeyen sadece kendine harcayan, parasal hedefleri kutsallaştıran, toplumsal hedefleri önemsemeyen bir anlayış hastalık gibi yaygınlaşıyor. Adeta sosyal bir kanser gibi hızla yayılıyor.
Zweig'ın bu eseri bazı önemli tarihi olayları ve tarihi kişilikleri anlattığı denemelerinden oluşuyor. Bize o tarihi an'ları anlatıyor. Kitap tam bir bilgi ve kültür şöleni.
Denemelerin başlıkları şu şekilde;
* Bizansın Fethi (29 Mayıs 1453)
İstanbul'un fethini kısaca anlatıyor fakat Zweig'ın bu konu ile ilgili yararlandığı
Kaliforniya, bilindiği gibi ABD'de eğlence dünyasının merkezi durumunda. Eğlencenin dorukta yaşandığı bölgede insanlar arasında aşağıdaki üç belirti gittikçe yaygınlaşıyor:
- Zevke düşkünlük
- Benmerkezcilik
- Yalnızlık
Bu üç belirtiyi mutsuzluk izliyor. Mutsuzluğunu unutmak isteyen insanlar daha fazla eğlenceye yöneliyor. Daha çok eğlence, üretmeyen tüketen, yardım etmeyen sadece kendine harcayan, parasal hedefleri kutsallaştıran, toplumsal hedefleri önemsemeyen bir anlayış hastalık gibi yaygınlaşıyor. Adeta sosyal bir kanser gibi hızla yayılıyor.
Henry Ford’un intihar eden oğlunun geride bıraktığı mektupta babasına hitaben,
“Baba, hayal edip de ulaşamadığım hiçbir şey olmadı. Tüm zevkleri tattım; ne varsa önceden hazırlamışsın, hiçbirinde benim emeğim yok.
Mutsuzluktan mahvoldum.
Gidiyorum!”
- Psikologların reçete olarak sunduğu ortak maddeler;
1)Çalışmak
2)İyilik yapmak
3)Şükretmek
Bu reçetenin yüzyıllardır tüm insanlığa kutsal kitaplarda tebliğ edilen temel ilkeler olduğunu görmemek mümkün değil.
Kitapta yazar, modern insanın hayatının vazgeçilmez unsuru olan "sendromların" neler olduğunu, bunlara nelerin sebep olduğunu ve bu sendromlara maruz kalanların neler yapması gerektiğini anlatıyor. Bahsedilen başlıca sendromlar şunlar: Çok yoğunum sendromu, dağınık beyin sendromu, Dunning-Kruger (cahil cesareti) sendromu, hayalet
Kaliforniya Sendromu: Sınırsız tüketim, eğlence ve haz düşkünlüğü, narsizm, egoizm, yalnızlık ve mutsuzluk hissi olarak sıralanıyor. 2H çağındayız yani haz ve hız çağı, herkes dünyanın etrafında döndüğünü düşünüyor, sosyal ağlar "beğen" butonu var ama "beğenmeme" butonu yok, herkes iyi yazdığını, iyi eğlendiğini, herkesin onu onayladığını düşünüyor, ve zevk merkezli yaşam, bir süre sonra sendroma dönüşüyor ve kronik mutsuzluğa sebep oluyor, yaşamı hızlıca tüketmek istiyor, yaşam oburu olmak dediğimiz bu durumda, yavaşlık ve sabır dayanılmaz oluyor, ekranlar hızlı, videolar hızlı, sanal hızlı, gerçek hayat ise yavaş, bu yavaşlık mutsuzluğu tetikliyor, gerçek hayat ile bu yüzleşmr bir sendroma dönüşüyor.
2H çağındayız yani haz ve hız çağı, herkes dünyanın etrafında döndüğünü düşünüyor, sosyal ağlar "beğen" butonu var ama "beğenmeme" yok, herkes iyi yazdığını, iyi eğlendiğini, herkesin onu onayladığını düşünüyor, ve zevk merkezli yaşam, bir süre sonra sendroma düşünüyor ve kronik mutsuzluğa sebep oluyor, yaşamı hızlıca tüketmek istiyor, yaşam oburu olmak dediğimiz bu durumda, yavaşlık ve sabır dayanılmaz oluyor, ekranlar hızlı, videolar hızlı, sanal hızlı, gerçek hayat ise yavaş, bu yavaşlık mutsuzluğu tetikliyor, gerçek hayat ile bu yüzleşme bir sendroma dönüşüyor.
Dokuz Yüz Katlı İnsan tabiri Mevlana Hazretleri'nin bir beytinden alınma. İnsanın ruh dünyasının çok katmanlı oluşuna işaret eden bir ifade. Kendisini Nefs Psikolojisi Ekolü'nün kurucusu olarak nitelendiren Mustafa Merter Hoca, insan psikolojisine mevcut psikolojik yaklaşımlarla yönelmenin yeterli olmayacağını düşünmüş ve bu amaçla tasavvufi/irfani bir bakışın gerekli olduğunu ifade etmek amacıyla yeni bir bakış açısı geliştirmiş. İşin güzel tarafı kendi yaşantısından yola çıkarak, ve bunun örneklerini bize sunarak, bizi ikna etmeye çalışmadan fakat bu yolda ikna olduğunu göstererek birşeyler söylüyor. En küçük duygusal olumsuzluk durumunun bile minör depresyon olarak tanımlandığı bir ortamda insanı tanımlamadan önce , çok katlı yönlerinin tanınmasının gerekliliği açıktır.
"Hoşça bak zatına kim zubdei alemsin sen."
Kitabın ilk bölümü psikolojinin öncüleri olan isimler ve onların görüşlerine yöneltilen eleştirilerle alakalı.
İkinci bolum ise daha çok rüya, onların modern psikolojinin öncüleri tarafından yorumlarının eleştirisi ve kendi tekliflerini içeriyor.
Bazı rüyalarımı anlamlandırma noktasında çok istifade ettiğim bir eser.
Ayrıca Mustafa Hoca, belki duymuşsunuzdur, "Kaliforniya Sendromu" kavramının mucididir. Araştırmanızı şiddetle tavsiye ederim.
Kalın sağlıcakla :)
Bu kişilerin, (şayet başarılı iseler) çevrelerinde sahte dostlar bulunur. Erkekler gücü, kadınlar ise güzelliklerini kaybettiklerinde ise yalnızlaşır. Kaliforniya sendromu olan insanlar zamanla yalnızlığı hayat tarzı haline getiriyorlar. Ancak mutsuzluklarını unutmak için seçtikleri hayat tarzı ise bedenlerini tüketir. Bedensel, geçici hazlar için yaşayan bu insanlar, vücutları iflas ettiğinde ise hayatı yaşanmaz olarak tanımlarlar. Mutsuzluğu telafi etmek için daha çok eğlenceye, sekse yönelirler.
Çözüm olarak bakıldığında, vücudun iflasını beklemeden insanın yaşantısını bireysel ve toplumsal hedeflerle zenginleştirmesi önemli ve değerli bir seçenektir. Kısaca, bir başkasını yaşatmak için yaşayarak bu kısır döngüye bir son vermek mümkündür. Aksi takdirde maddi çerçeveye sıkışan hayat bir zaman sonra anlamını yitirir.
Psikolog Kerime Begüm Çayır
Toplum için iyi sayılacak her şeyi hesaba katalım.
İyi bir iş.
İyi bir ev.
İyi bir eş.
Güzel geçen zamanlar.
Hepsi bir noktada yine yine yine önemini yitirir. Kafanızda kalan ve milyon dolarlara sahip olsanız bile geçmeyecek bazı şeyler vardır.
Siz kontrol edemezsiniz. İlaçlarla bastıramazsınız.
Milyon dolarlar vererek zamanda geriye gidip çocukluğunuzu kusursuz yaşayamazsınız, Size milyon dolarlar verseler çocukluğunuzu silip atamazsınız.
Kaliforniya sendromu gibi bir durum sağlar bu.
Her şey iyiyken bile mutsuz olma durumu. Her şey güzelken bile eksik hissetme durumu.