Ehline denk gelmedik hafız. Altın gibi kalpler, hurdacı tezgahına düştü.
“Ömrüm boyunca katı bir kalbi reddedeceğim. Kahrolsun taştan kalpler. Varolsun, ebediyen yaşasın; yumuşak, incecik, bir kuş kanadı gibi zarif, hüzün yüklü kalpler.” Cihan Çetinkaya
Reklam
Altın gibi kalpler hurdacı tezgâhına düştü.
Yokluğumu bile fark etmemiştir belki de. Fark etse arar. Arar mı? Arasa açar mıyım? Açsam, konuşsak yeniden başlayabilir miyiz her şeye? Ya bunca yaşanmışlık, yok sayabilir miyiz, yok edebilir miyiz geçmişi bir çırpıda? Ah benim güzel aşkım, keşke her imkânsızın bir mümkünü olsa. Laf güzel. Kırılan kalpler tamir edilse de çatlağın izi kalır, ben ona da razıyım ya, kırık değil, çıkık bizimkisi. Yerinden çıkmış, sökülmüş gibi kalplerimiz.
Sayfa 90 - İletişim yayınlarıKitabı okuyor
Altın gibi kalpler, hurdacı tezgahına düştü..
Bi kalbim vardı kimseye vermemek için çırpındığım kalbim. Uğruna yıktığım kalpler de vardı. Kalpler dediklerim arasından biri can alıcı nefes kesiciydi. Zorla çekti çıkardı. Parçalara ayırdı. Birleştirdi tekrar dağıttı. Defalarca günlerce aylarca yıllarca. Bir kedinin oyuncağayla oynadığı gibi oynadı. Kaçmaya kurtulmaya çok çabaladı kalbim. Yalan yok çok defa da başarmak üzereydi. Can alıcı hep son dakka yetişti mutluluğa. Toparlandıkça dağıttı. Sonra üstüne diğerleri de eklendi. Seni ben büyütücem dedi. Büyüttü de. Ama beklendiği gibi olmadı. Yaktı yıktı. Sevilmeye muhtaç bu kalbi sevgisizlikle acıttı. Kiniyle hırsıyla çok daha fazlasıyla. Kalp hayatında ilk defa atmamak istedi ne sevgiye nede atmaya mecali kaldı. Can alıcıysa canını aldı ve kalplere can oldu.
Reklam
Hazırlanın! Çünkü Hayat Ölüme Hazırlıktan İbarettir… Ve bir gün her şey geride kalacak… Tüm sevdiklerimizden ayrılacağız. Eşlerimizden, çocuklarımızdan ailemizden ve dostlarımızdan… Uğruna geceleri uykusuz kalıp ömür tükettiğimiz, belki namazlarımızı terk ettiğimiz, kalp kırdığımız, kul hakkına girdiğimiz, faize ve harama bulaştığımız
Saatimiz çalışıyor ama kalbimiz durmuş Çalışmıyor
Ne çocuklarımız, ne torunlarımız bakır mutfak eşyalarını tanımıyor. O kalaylı tasları, tencereleri, tavaları. Hiçbiri kalaylı bir maşrabadan kaynak suyu içmedi. Bakır eşyalar onlar için artık bir aksesuar, bir süs unsuru. Oysa vaktiyle o tavalar, o tencereler kimlerin elinden geçti. Kaç gelinin, kaç dedenin, kaç babaannenin bir ömrü dolduran
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.