"Evim benim bavulumdur. Evimi kaplumbağa gibi sırtımda taşırım. Bavulumu otel odasına koyarım, hava kötüleyince toplanır daha yüksek yerlere, kuru iklimlere doğru yola çıkarım."
Dışarısı çirkinleştikçe, bir kaplumbağa gibi kapanmıştım sert kabuklu kendime. Ağırdı kendim, ezilmiştim. Ne kimseyi içeri almış, ne de dışarı çıkabilmiştim. Mahpus kalmıştım adına emniyet dediğim o müemmen sürgüne. Kendi kendime. Dünyaya karşı uyuşmuştum böyle böyle.
Sanayici diye her mahallede bir milyoner olarak para ağası damızlığı olarak beslendiler. Onlar sonra kendilerini aştılar hadlerini aştıkları gibi perkendeci ithalatçı, tefeci, zehir taciri olarak sigara, limon, küvet, kamera vb her ürettiği ve ithal ettiğini küresel şeytanın emrinde satmaya başladılar. Şu anda neci olduklarını kendileri de bilmiyor. Yolda far görmüş kaplumbağa misali yönlerini ilk yola çıktıkları gün şaşırdılar. Türk adaletinin ise bir sırrı var. Biriktirir hepsinin hesabını aynı atalarım gibi sorar. Haklarını yemeyelim onlarda bu ibretin bir parçası olarak bir Türk'ü koyunlarında tefeci kaleyi içten yıksın diye beslediler.
Önder Karaçay