Hansaray’ı gezerken hüzünle karışık duygular içindeyim. Tarih biraz da hüzündür bizim için. Kendi tarihini yeniden üretemeyen toplumlara özgü bir hüzün, bir tür iç burukluk belki de.
“Geleceğim! “ Diyordu. “ Geleceğim Nadia, geleceğim.”
Sonra mektupta yazılan serenand’ı hatırlamaya çalışıyordu. Ama karışık zihninin derinliklerininden bir tek nota bile çıkmıyordu.
ATSIZ'DA DİL VE EDEBİYAT
Dil: Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunu olan ve bitirme tezini, Osmanlı döneminde sade Türkçe akımının öncülerinden Edirneli Nazmi'nin Dîvân-ı Türkî-i Basît'i üzerinde yapan Atsız'ın dil konusundan uzak kalmayacağı ve bu konuya sık sık temas edeceği açıktır. Onun, Türkçe konusundaki düşüncelerine
“…Çünkü hayat binbir tatla karışık akıp gider. Ben yalnızca bununla yüzleşmeye karar verdim. Hayatın bana geldiği kadarıyla yüzleşeceğim. Ve yapabildiğim kadarıyla onu hissedeceğim, ne eksik ne fazla. “
Karışık duyguları hissetme becerisi, olgunluğun bir işaretidir. insanlar zıt duyguları bir arada harmanlayabilirse, örneğin; suçlulukla mutluluğu ya da kızgınlıkla sevgiyi, bu durum hayatın duygusal karmaşıklığını göğüsleyebildiklerini gösterir. Bir arada yaşanan zıt duygular birbirlerini evcilleştirir. insanlar farklı duyguları bir arada hissetme becerisi geliştirdiklerinde, dünya daha zengin, daha derin bir hâle dönüşür. Tek ve yoğun bir duygusal tepki yerine, durumun ince ayrıntılarını yansıtan çeşitli duyguları deneyimleyebilirler.
İlgi ve sorumluluk, sevginin kurucu öğeleridir. Ama sevilen insana duyulan saygı ve ona ilişkin bilgi olmazsa sevgi, baskıya ve benimsemeye dönüşerek yozlaşır. Saygı, korku ve korkuyla karışık hayranlık değildir. O, sözcüğün köküne uygun olarak, bir insanı olduğu gibi görmeyi, onun bireyselliğinin ve biricikliğinin ayırdına varmayı gösterir. (İng. respect: saygı, kök terim respicere: bakmak) Bir insanı tanımadan saymak olanaksızdır. Eğer kişinin bireyselliğine ilişkin bilgi onlara yol göstermeseydi, ilgi ve sorumluluk kör duygular olacaklardı.