Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

kedikitapkahvem

kedikitapkahvem
@kedikitapkahvem
"Ahlakın temelinde merhamet yatar," demişti filozof Arthur Schopenhauer iyi bir gününde. Belki hayatın temeli de buydu.
Sayfa 195
Reklam
"Küçük şeylerin önemini asla göz ardı etme."
Sayfa 193
"Oyunun başında, hiç varyasyon yoktur. Taşları yerleştirmenin tek bir yolu vardır. İlk altı hamlenin ardından dokuz milyon varyasyon ortaya çıkar. Sekiz hamleden sonra 288 milyar farklı seçenek belirir. Olasılıklar gitgide artar. Satranç oynamanın evrendeki gözlemlenebilir atom sayısından daha çok yolu vardır. Yani işler bayağı bir karışır. Oynamanın tek bir doğru yolu yoktur, birçok yolu vardır. Satrançta olduğu gibi, hayatta da her şeyin temelinde olasılık yatar. Bütün umutların, bütün hayallerin, pişmanlıkların, yaşadığımız her bir ânın."
Sayfa 192

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
"En sıradan görünen șey seni zafere götürecek șey olabilir diyorum. Sen ilerlemeye devam et. "
Sayfa 186
"Kötü deneyimlerin bile bir nedeni var, hâlâ göremiyor musun? Nora görebiliyordu. Hayat boyu boş yere pişmanlık biriktirip durmuştu.
Reklam
Pes edemezsin, Nora. Dünyaya verecek çok şeyin var. Kullanmadığın çok fırsat var. Çok fazla versiyonun var.
Ash sosyal medyada iletişim kurdukça yalnızlaştığımız inancındaydı. "Bu yüzden artık herkes birbirinden nefret ediyor," diyerek fikrini belirtmiști. Çünkü arkadaşları olmayan arkadaşların aşırı yüklemesine maruz kalıyorlar.
" Herhalde bütün sanatlar tam bir adanmışlık istiyordu. Eyleme ne kadar yoğunlaşırsanız, diğer șeylerden o kadar uzaklaşıyordunuz. Kendiniz olmaktan kurtulup yaptığınız şeye dönüşüyordunuz. "
"Sorduğun soru. Demin. Yirmi kenarlı çokgen. Yirmi kenarlı çokgene ikosagon denir. "
"İstemek," dedi ölçülü bir sesle, ilginç bir sözcüktür. Yoksunluğu anlatır. Bazen o boşluğu başka bir șeyle doldururuz ve ilk baştaki istek bütünüyle kaybolur. Belki de senin sorunun istemek değil, yoksun olmak
Reklam
İnsanlar șehir gibiydi. Bazı kötü yönleri var diye bütün şehirden nefret etmezdiniz. Sevmediğiniz yanlar, birkaç tane tehlikeli ara sokağı ve mahallesi olabilirdi ama bir şehri yaşanır kılan şey iyi yönleriydi.
"Sevdiklerimiz, aşklarımız, amaçlarımız, inançlarımız... Daha nicesi. Elimizden alınan her şey, sanki bizimmişçesine bize etki ediyor. Oysa ki aslında bize ait olan hiçbir şey yok bu dünyada. Eğer böyle düşünürsen, sana ait olan bir şeyi aldığı için Allah'a isyan etmezsin. Bilakis, onu sana verme lütfunu gösterdiği için şükredersin. "
Sayfa 199
"İsyan," dedi Kunduz kaşlarını derin bir mana ile kaldırarak. "İnsanoğlunun en zayıf halkası olduğu için, şeytan sürekli o halkayı boynunda taşır değerli insan. Ve sen, aslında öylesine iyi bir kul olma gayreti içindesin ki, Allah'tan bağını koparmadığın için, yapmadığın isyanın bile tedirginliğini yaşıyorsun. "Sevdiklerimiz, aşklarımız, amaçlarımız, inançlarımız... Daha nicesi. Elimizden alınan her şey, sanki bizimmişçesine bize etki ediyor. Oysa ki aslında bize ait olan hiçbir şey yok bu dünyada. Eğer böyle düşünürsen, sana ait olan bir şeyi aldığı için Allah'a isyan etmezsin. Bilakis, onu sana verme lütfunu gösterdiği için şükredersin. "
Sayfa 198
"Netice itibariyle düşünceler kelime olur. Kelimeler kader. Kader de yaşantı."
Sayfa 195
"Bu da ona bir delil işte. Mesela insanlar sanıyor ki, yasaklanan şeyler faraza yasak. Hâlbuki hepsinin insan bedenine bir zararı var. Hepsi sureti kötü yönde etkiliyor. Ruhu eziyor. Organları çürütüyor. Ve sonunda körleşmis bir hissiyatı olan insan kalıyor. Ne seviyor ne sevebiliyor ne de sevgiyi arzuluyor." "Yemekler hakkında bu șekilde düşünüldüğünü ilk defa duyuruyorum." dedim. "Çok değişik bir düşünce tarzın var Kunduz. Şimdi midye dolma yememenin nedeni zararlı olduğu için mi?" "Zararlı olması bir yana faydası olmadığı için. Nefsi tatmin ettiği, hazzımı alevlendirdiği, ruhumu öldürdüğü için. Hissiyat olmayan hiçbir șeyi tercih etmiyorum." "Hissiyat?" diye fisıldadım kaşlarımı kaldırarak. "Yani güzel ve hoş bir dil. Güzel ve hoş bir düşünce yapısı. Güzel ve hoş bir ruh" dedi.
Sayfa 194
81 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.