Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Paşa "Haydi, bir şeyler okuyun" buyurdu. Cevdet Hoca, sazlara "Kürdilihicazkar yapalım" dedi, sazların peşrevden kısa bir bölüm çalmalarının ardından genç hanende o günlerin meşhur bir şarkısına başladı: "Karşıyaka'da İzmir'in gülü / Seyran ediyor elinde mülü"... Ama ikinci mısraı okuyamadı, tam "İzmir'in gülü" demişti ki, Mustafa Kemal elini şiddetle masaya vurdu; hanende ve saz heyeti sustular, salonu sessizlik bürüdü. O günlerin genç hafızı hadiseyi bana altmış küsur sene sonra anlatırken "Ne iş ettiğimi o anda fark ettim" diyecekti. Latife Ha­nım'ın İzmirli olduğunu ve Paşa'nın az bir zaman önce hanımını boşadığını hatırlamıştı! Ne yapması gerektiğinin endişesi içerisindeyken, Paşa "Çocuk, sen hiç İzmir'in gülünü kokladın mı" diye sordu. Cevdet Hoca korka korka "Hayır Paşam" cevabını verdi. Mustafa Kemal Paşa sustu, gözleri birkaç saniyeliğine uzaklara daldı, sonra "Bu şarkıyı okuma!" dedi
480 syf.
7/10 puan verdi
·
4 günde okudu
Konu Çok Dağılıyor
Nasıl desem? Bilmek ayrı bir şey, yazmak ayrı, öğretmek ayrı. İlber Hoca'ya ve derin bilgisine saygım sonsuz, o da ayrı :) Yazarlık ayrı bir sanat, öğretmenlik ayrı bir sanat. Kitap kötü değil tabi. Hatta yeni fotoğraflar ve bilgiler vardı benim için. Ama bazı ısrarlı yazım yanlışları ve televizyonda konuşuyormuş hissiyatı...
Gazi Mustafa Kemal Atatürk
Gazi Mustafa Kemal Atatürkİlber Ortaylı · Kronik Kitap · 201811,3bin okunma
Reklam
Kadın hareketi büyük bir hızla gelişti. Mustafa Kemal ve İsmet Paşa davetlerin kadınlı olmasına bilhassa dikkat ederlerdi. Nihayet hareket Medeni Kanun'a, kadınla erkek arasındaki her türlü hukuk farklarının kaldırılmasına kadar gitti. Parola, ileride hiçbir gerilemeye imkan vermeyecek kadar, kadına her meslekte yer vermekti. Kadın milletvekili, belediye azası, hekim, avukat, her şey olmalı idi. Üniversitede erkeklerle beraber okumalı idi. Seçimlerde rey vermeliydi. Taassup şaşırıp kalmalı idi. Meclis'teki ve gazetelerdeki taassup çığırtkanları boşuna yoruldular. Mecliste bir hoca mebus, sık sık kürsüye gelir, "Florya"da denize giren kadınlardan bahseder, dururdu. :))
Sayfa 478 - Pozitif
Asri, çağdaş, çağın gerekliliğine uyan yenilikçi kişiler, ülkeler
Bir defa da Halk Partisi tüzüğü konuşulduğu zaman, hoca milletvekillerinden biri kürsüde ağır tenkitlerde bulunuyordu: Tenkitler hiç de hoşa gidecek şeyler değildi. Hoca bir aralık: Bu "asrî" kelimesi de ne demektir? deyince, Mustafa Kemal, reislik makamında oturduğunu unutarak, yukarıdan hatibe doğru eğildi: *Adam olmak demektir, hocam, adam olmak... demişti. Doğrusu bütün devrim programının da hülasası bu idi.
Sayfa 421 - Pozitif
Bütün savaş yıllarında Mustafa Kemal, ne cumhuriyetçilikten ne garpçılıktan ne devrimcilikten bahsetmiştir. Gericilik her tarafta idi. *** Bir ahlâk komisyonu da bilhassa kadına karşı harekete geçti. Ramazan akşamı Direklerarasında dolaşırken, yan sokaklarda sün- gülü askerler görmüştüm. Bunların görevi, caddeye çarşaflı peçeli de olsa kadın sokmamaktı. Şeriatçı Tevhid-i Efkâr, siyasette Anadolucu iken, kadın açık saçıklığına dikkat etmediği için gün aşırı poli- se hücum etmekte idi. Mustafa Kemal'i ve onunla beraber olanları "tekfir" eden fetvaları İstanbul hocaları vermişlerdir. *** İstanbul, Tanzimat'a doğru, Anadolu ise Tanzimat'tan geriye doğru yuvarlanıp gidiyordu. Büyük Millet Meclisi'nde bir hoca milletvekili Teşkilât-ı Esasiye Kanunu'nda Büyük Millet Meclisi'nin kanun koymak hakkı bahis konusu edildiği sırada, kürsüye çıkmış, Tanrı'nın kitabı dururken kanun koymak iddiasında bulunan bir Meclis'te üye kalamayacağını söyleyerek memleketine dönmüştü. Mekteplerden resim dersi kaldırılıyor, Anadolu'da alabildiğine medrese açılıyordu. Men-i müskirat Kanunu'nun tartışması sırasında iki hoca, Meclis'in sokağa doğru penceresini açarak: - Ey ümmet-i Muhammed, din elden gidiyor, diye avaz avaz haykırmışlardı. ***Dehanın sabır niteliğine en iyi misal, büyük liderin gericiliğe karşı yıllar süren sessiz ve uysal katlanışıdır. ***
Sayfa 350 - Pozitif
Kemal Özer demiş lakin bunu yazan Can Kemal Özer. Bu eleman da zamanında hoca efendim de hoca efendim diye ortalıkta dolananlardan biri. Oradaki kemik bitince başka yerde havlamaya başlamış. Gelelim boktan iddialarına: Starbucks, Mcdonald şubelerinin kapanmamasını Kemalist'lere bağlamış. Dışişleri Bakanlığının sayfasından alıntı yapayım: (Meraklısına site linki: mfa.gov.tr/yabanci-sermaye...) "Türkiye yabancı sermayeye kapılarını yasal anlamda 1950’lerde açmıştır. 1954 yılında çıkarılan 6224 sayılı Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu liberal bir görüşle hazırlanmıştır." Bilin bakalım o zaman kim iktidarda :) Turgut Özal ile 1980 sonrasında Türkiye’nin ekonomisini dışa açması, liberalizasyon politikalarının yürürlüğe konması, tüm yabancı sermaye yatırımları için tam yetki ile Yabancı Sermaye Dairesi kuruldu. Burada da siyasal islamcı iktidar :D Yazar demeye bin şahit isteyen bu Özer denen varlığın şikayetçi olduğu McDonalds 1986'da, Starbucks da 2003'te ilk şubelerini açtılar. Nedense hep siyasal islamcılar döneminde :D Şaka falan bir yana bunun gibi hiçbir mantığa oturmayan zavallı düşünceleri ve tipleri ciddiye almak bile gereksiz. Suratına tükürsen şükür diyecek bu parazitler böyle yalanlar söyleyedursun, siyasal islamcı iktidar ve yandaşları da İsraille ticarete devam etsin: x.com/metcihan/status...
Şeyma

Şeyma

@Seymakcby
·
03 Mayıs 11:17
Türkiye'de hiçbir Starbucks ve McDonald's şubesinin kapanmamış olması akıl alır şey değil. Ama bunun da bir sebebi var. İsrail yanlısı kemalist ve putperest tayfa ile kemalist eğitimin rahle-i tedrisinden geçmiş, gelenek, inanç ve değerlerinden mahrum bırakılmış gençler buraları tercih etmeyi sürdürdü. Türkiye bu kompleksi aşmalı.
Sayfa 1 - Kemâl ÖzerKitabı okuyor
Reklam
İlk Diyanet İşleri Reisimiz ile günümüzdekiler arasındaki uçurum...
Sonra din işleri reisliği vazifesini gören rahmetli Hoca Rifat Efendi, pek vatanperver, dürüst ve cesur, bundan başka Ankaralıların da pek saydığı bir adamdı. Sert yaylanın bu çetin karakteri, hemşerileri ile beraber, en güç zamanlarda Mustafa Kemal'e bağlı kalmıştır. Ve sadece inandığından ve inandıklarından!
"Yahya Kemal, 'Cehalet mükteseptir, yani tahsil ile olur,' derdi. Bazılarımız da yalnız akla güvenir, salim bir kafa ile her şey hakkında fikir yürütüleceğini zanneder. "Düşünmek sanatı da 'mükteseptir', yani sonradan öğrenilir. Çocuklarımıza durmadan tekrarlıyoruz: Muhakkak yabancı dil öğren! 'Düşünmeyi öğren!' derseniz bir hakaret oluyor. Düşünmeyi öğrenmek de, herhalde yalnız düşünmenin kanunlarını bilmek değildir. Belirli problemleri çözebilmek için elbette belirli bilgileri öğrenmek gereklidir, fakat bence önemli olan, asıl güçlük, problemleri kurmaktır. Çoğumuz, problemleri yanlış kurduğumuz için, daha baştan çözümsüzlükle karşılaşırız." Düşünmek Mustafa Hoca'ya göre, 'deruni bir konuşma' idi. Bu konuşma sessiz olduğu gibi dilsizdi de: "Burada kelimeler yerlerini kavramlara bırakır, fakat bu kavramlar da kelimelerden meydana gelir." Profesör, genç adama baktı: "
Sayfa 154
1954 yılı Haziranı'nda İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi Dekanlığı'na seçildiği zaman kırk üç yaşındaydı. Gündüzler resmi toplantılarda, geceler resmi davetlerde geçiyordu. Sevimli kişiliği her toplantıda aranıyordu. Tatlı sohbeti, her toplantının vazgeçilmez üyesi yapmıştı Mustafa İnan'ı. Özellikle üstün hafızası hayranlık uyandırıyordu. Yahya Kemal, düzenlediği her toplantıdan önce, "Aman Mustafa'ya da haber verilsin," diyordu. Kimse Yahya Kemal'in şiirlerini Mustafa Hoca gibi ezberleyemiyordu, kimse Yahya Kemal'in şiirlerini Mustafa Hoca gibi duyarak okuyamıyordu. Kimse Fuzuli'den, Baki'den, Nedim'den ve daha birçoklarından Mustafa Hoca gibi yerinde örnekler veremiyordu. Tasavvuftan da söz ediyordu Mustafa Hoca, İslâm'dan da söz ediyordu. Behçet Kemal, kendi yaptığı 'şeci' Kur'an çevirisini okurken, onun bir tercüme yanlışını Mustafa İnan düzeltmemiş miydi? Mustafa Hoca Arapça da mı biliyordu? O her şeyi biliyordu canım
Sayfa 145
ATATÜRK’E DÜŞMANLIKLARININ NEDENİ!.. Gazi 2 Nisan 1922 tarihinde yanında Sovyet Elçisi Aralov ile birlikte Konya’dadır: "O gece iki medreseyi ziyaret ettik. Kanlı, canlı hemen hepsi de gencecik mollalar medresenin avlusunda dizilmişlerdi. Bunların yanında, geniş cüppeli, beyaz sarıklı hocalar da yer almıştı. Hepsi de yerlere kadar eğilerek
Reklam
Ermenilerin, 1973 yılını takiben, Türkiye'nin dış temsilciliklerine karşı giriştikleri cinayetler ve sözde soykırım iddialarına karşı, Fransız işgali sırasında Adana ve çevresindeki Ermeni komitecilerin, Fransızlarla birlikte, Türklere karşı giriştikleri zulüm ve cinayetlerini, camileri ahır haline getirip dinî-kutsal değerlere nasıl hakaret
Abdülgani Girici (1901-1989)Kitabı okuyor
Bölüm 2 SÜRGÜN
Böcüzâde, Cumhuriyet Devri'yle birlikte ülkenin nasıl toparlandığını aktarırken; çocukken bir göle bir damla şarap düşmesi halinde göl kurusa bile orada meclis kurulmasının caiz olmadığını, depremlerin günahlar nedeniyle yaşandığını. yağmuru meleklerin yağdırdığını anlatan vaizleri dinlediklerini anımsıyor ve defterine şöyle not düşüyordu, "Şimdi hiçbir hoca kılıklı, kıyafet giyip kendi kendine kürsülere çıkıp hurafe yayamıyor."
Sayfa 27 - Masa KitapKitabı okuyor
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.