— Ne var? diye birden sözünü kesti albay, kabaca, rahatsız edilmiş gibi, bu hortlağa bir tür çelikten bakış fırlatarak. Bu iğrenç süvariyi bu halde, nizami olmayan bir kılıkta, üstelik heyecandan allak bullak olmuş bir vaziyette görmek albayımızın bayağı canını sıkmıştı. Korkudan hiç ama hiç hoşlanmıyordu. Besbelli. Üstüne üstlük, bir melon
"Cehennemin alevleri arasında bir kibrit kutusu aramak gibi."
Sayfa 353 - Doğan KitapKitabı okudu
Reklam
Herkesin, kibrit kutusu hayatını en büyük saydığı bir dünyada, bir genişlik tanımını hecelemeye başlarsın: Kendi dilini ve kültürünü unutmuş/unutturulmuş; bedenine bir günah ve ayıp merceğinden bakan; egemenliği altında yaşadığı dil ve kültürle her gün biraz daha kişiliksizleşen; ancak gücün/güçlünün değerleriyle yaşayabilme hakkını edinebilmiş; farklılığını boğazında bir ip gibi gezdiren insanların oluşturduğu bir toplumda, özgürlük ve eşitlik, olsa olsa bir kırtasiye eşitliktir; inceltilmiş bir cezadır. Küçük düşürülmüş bir dünyadır bu, dersin.
"Bir Osmanlı öğrencisinin okul karnesini gördün mü hiç? Ya bir doktorun reçetesini? Eski harflerle miydi, yoksa Fransızca mı? Ya bir kibrit kutusu nasıldı? Acaba bakkalların kese kâğıdı nasıldı? Hep bu bildiğimiz teknikle mi yapılmıştı? Mendillerimiz, çoraplarımız daha mı küçüktü, daha mı büyük? Ebadı? Görüyorsun saklanacak şey çok. (...) Namık Kemal'in Avrupa'ya giderken bindiği vapurun bileti elimizde olsa az şey midir?" Namık Kemal'in Avrupa'ya giderken bindiği vapurun biletine ulaşmak için hayallerimden başka ülkelerim yoktu ama "sararmış fotoğraflar" toplamaya kalkışırdım söz gelimi. Sözünü ettiğimde, bana anlattıklarınız sararmış fotoğraflardan çok daha dikkate değer kılınırdı içimde.
Misafir
Dün fena sıkıldım akşama kadar; İki paket cigara bana mısın demedi; Yazı yazacak oldum, sarmadı; Keman çaldım ömrümde ilk defa; Dolaştım, Tavla oynayanları seyrettim, Bir şarkıyı başka makamla söyledim; Sinek tuttum, bir kibrit kutusu; Allah kahretsin, en sonunda, Kalktım, buraya geldim.
Sayfa 75 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
Dar Odada Ömürler~
İnceltilmiş bir yüzle konuşuruz ölçerek her sözümüzü Yanlış anlaşılmak kaygısıyla tedirgin ve sürekli tetikte Adımızdan bir duvarın ardına saklayıp yalnızlığımızı Saygılı bir sesle selamlarız her sabah birbirimizi Ah biz memurlar, bürolara tıkılmış insan konserveleri Özü gitmiş ömürler, ölü alışkanlıkların tutsakları. Daracak bir cam düşer payımıza görüntüsü hiç değişmeyen Gökyüzü bir sisli göldür mavisi bulutların koynunda Nazlı bir gelin gibi süzülür günboyu dışarda. Kibrit kutusu odalarda bunalmış ve yılgın İmrenerek seyrederiz o kıyısız ülkesini özgürlüğün Birbirine benzeyen solgun düşlerle içedönük ve yorgun. Dosyalardan sinmiştir ruhumuza bu ekşimiş küf kokusu Gövdemiz masamızın şeklini almıştır, köşeli ve alçak En çok dirsek yerleri eskir giysilerimizin. Aldığımız emrin tonunda sesleniriz bir altımızdakine: -Ümit hanım, yaşamak dosyasını getirin bana Sevgi sözcüğü çizili bir yazı olacaktı içinde hani Yeri yoktur diye memuriyetin dilinde Arşive kaldırılmıştı bir Eylül gününde..
Sayfa 88 - Öteki yayıneviKitabı okudu
Reklam
416 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.