İnsan etkilenir. Yapısında vardır bu. İnsandan etkilenir, insanlardan etkilenir hatta kendinden etkilenir. Duyduğundan, gördüğünden hatta konuşup düşündüğünden etkilenir. Göze gelen hayale düşer, kulağa giren akılda kalır, dilde olan gönüle geçer. Dolayısıyla kendimize kalan vakitlerde seyrettiğimiz diziler, dinlediğimiz haberler, söylediğimiz şarkılar; hayallerimizi, düşüncelerimizi, duygularımızı yani kısaca bizi ve hayatımızı şekillendiriyor. Bu yüzden işte dizilerden gördüğümüz, haberlerden dinlediğimiz, şarkılardan söylediğimiz başkalarının hayatı kendi hayatımızın neresinde bitiyor ve kendi hayatımız kendi hayatımızın neresinde başlıyor bir durup düşünmemiz gerekiyor.
Mevsim sonbahar… Orman çiftliğinin idare odasındayız… Çiftlik müdürü Tahsin Bey yanında Alman mimar ile birçok yeni inşaat projeleri hakkında izahat veriyor… Çiftliğin büyümesi plânları ele alınıyor… Bu arada şimdi bir beton köprünün Ankara-İstanbul asfaltını Çiftliğe bağladığı yol ağzının tam karşısına gelen küçük tepeciğe sıra geldi. Oraya bilmem hangi cins tavuklar için bir tesis düşünülmüştü. Ata, durdu, sonra:
- Olmaz, dedi, bu tepeye dair benim başka bir fikrim var…
Sonra, bana döndü:
- Benim için nasıl bir kabir tasavvur edersin, diye sordu.
Hepimizin dili tutulmuştu, zannedersem Bayan Afet söze atıldı:
- Böyle güzel bir günde böyle şeyler nasıl aklınıza geliyor, gibi bir cümle söyledi. Atatürk, güldü. O gün bilhassa neş'eli ve yüzü sıhhat ışıkları ile nurlanmıştı:
- Ölüm, dedi, beşerin değişmez kaderidir. Marifet unutulmamaktadır.
Sonra uzun uzun pencereden dışarı bakarak ilâve etti:
- Şu küçük tepede bana küçük ve güzel bir mezar yapılabilirdi. Dört yanı kapalı üstü kapalı olmasın… Açıklardan esen rüzgârlar bana yurdun her yanından haberler getirir gibi kabrimin üstünde dolaşsın… Kapıya bir kitâbe konsun, üzerine gençliğe hitabem yazılsın... Orası yol uğrağıdır... Her geçen her zaman okusun...
Herkes susuyordu… Kimsenin bir kelime sarfına mecali yoktu. Alman mimar da önüne bakıyordu, Atatürk:
- Mamafih bütün bunlar benim fikrim… Türk milleti elbet bana münasip göreceği şekilde bir yer yapar… diye hüzünlü konuşmayı kapadı. Aradan seneler geçti. O tepe (Hâtıralar tepesi) adını aldı ve öyle bomboş kaldı.
Sayfa 11 - Ahmet Halit Yaşaroğlu Kitapçılık ve KâğıtçılıkKitabı okudu