Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

100 Soruda Çevre - Çevre Sorunları ve Çevre Politikası

Ruşen Keleş

100 Soruda Çevre - Çevre Sorunları ve Çevre Politikası Gönderileri

100 Soruda Çevre - Çevre Sorunları ve Çevre Politikası kitaplarını, 100 Soruda Çevre - Çevre Sorunları ve Çevre Politikası sözleri ve alıntılarını, 100 Soruda Çevre - Çevre Sorunları ve Çevre Politikası yazarlarını, 100 Soruda Çevre - Çevre Sorunları ve Çevre Politikası yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Soru 60. Tek Tanrılı Dinlerin çevreye yaklaşımı nasıldır?
Lynn White, "Hıristiyanların bütün dinler arasında en çok insanmerkezli" din olduğunu ve doğayı sömürmeyi Tanrı buyruğu olarak algıladığını" öne sürmüştür.
Soru 60. Tek Tanrılı Dinlerin çevreye yaklaşımı nasıldır?
Yunus Emre'nin "Şol cennetin ırmakları akar Allah deyu deyu, çıkmış İslam bülbülleri, öter Allah deyu deyu"; ve büyük ozan Aşık Veysel'in, "Dost dost diye diye nicesine sarıldım, benim sadık yarim kara toprak tır. Beyhude dolandım boşa yoruldum, benim sadık yarim kara topraktır. Koyun verdi, kuzu verdi süt verdi, yemek verdi ekmek verdi et verdi, kazma ile dövmeyince kıt verdi, benim sadık yarim kara topraktır" dizelerine çevre saygısı şairane bir biçimde yansıtılmıştır.
Reklam
Soru 60. Tek Tanrılı Dinlerin çevreye yaklaşımı nasıldır?
Örneğin, Müslümanlığın kutsal kitabı olan Kur'an'da, evrenle ilgili ayetlerin amaçları belirtilirken, özellikle şu noktalara vurgu yapıldığı dikkat çekmektedir: Doğal varlıklara, doğa olaylarına ve evrenin yapısına ilişkin aydınlatıcı bilgiler vermek, doğanın korunması gerektiğini öğretmek. Bunun dışında, Kur'an'da yer alan ayetlerden birçoğunda da, doğaya karşı davranışlara yön vermesi beklenen değerler yer almıştır. Örneğin: "Yeryüzünü size boyun eğdiren O'dur. Allah'ın verdiği rızklardan yiyin; sonunda, dönüş onadır". (Mülk 15). "Geceyi ve gündüzü, güneşi ve ayı sizin istifadenize vermiştir" (Nahl 13). Yeryüzünde rengarenk şeyleri de sizin için yaratmıştır" (Nahl 13), Müslümanlığın kutsal kitabında, Allah'ın, insandan, doğal çevresini korumasını, evrenin doğal ve ekolojik değer lerinin bozulmasını önlemesini istemekte olduğu; aksi takdirde, bundan doğrudan doğruya insanın kendisinin zarar göreceği vurgulanmaktadır. Bu konularda, Kur'an'da ya doğrudan bir buyruk yer almakta, ya da çevreyi bozmaya yönelik davranışlar yasaklanmaktadır. Doğal denge kavramı Kur'an'da açık bir biçimde yer almıştır: "O göğü yükseltmiştir. Dengeyi koymuştur. Artık dengeye tecavüz etmeyin Dengeyi doğru tutun. Dengeyi bozmayın" (Rahman 7-9) Peygamberin eylemli olarak yapmış oldukları ve sözleri de, bu konuda Kur'an'da yer alan kuralları bütünleyici niteliktedir. Bunlar arasında, ormanların korunmasından, sit alanlarının belirlenmesine, bitki ve hayvan türlerinin korunmasına varıncaya kadar pek çok kural dikkat çekmektedir.
Çevremerkezli yaklaşımın insanmerkezli bakış açısı karşısında üstün ve inandırıcı yanları olmakla birlikte, insanın sanki doğanın dışında ve ona karşıt olarak algılanıyor olması onu zayıflatmaktadır. Çünkü bu durumda insana ve onun eylemlerine karşı tam bir güvensizlik duyulmaktadır. Oysa, doğa ile insanı birbirlerinin karşısında konumlandır mak yanlışına düşmemek gerekir. Önemli olan, toplumla doğa arasındaki çok yönlü ve karmaşık etkileşimi kavraya bilmektir.
İnsanmerkezcilikte, tüm canlı ve cansız varlıklar insanın amaçlarına ve çıkarlarına hizmet etmesi gereken araçlar ya da kaynaklar olarak görülür. Doğal değerlerin, bu bakış açısına göre, yalnızca araçsal (instrumental) bir değer taşıması bundandır. Doğa, insanın amaçlarına hizmet ettiği ölçüde değerlidir. İnsan için herhangi bir yararın söz konusu olmadığı durumlarda, bir ekolojik sorundan da söz edilemez. Dolayısıyla, bu konularda bir siyasa belirlenmesi de insan mermezcilik anlayışıyla bağdaşmaz.
Belediyelerden büyük bir bölümünün atık sularını arıtmaksızın denize verdikleri, Marmara'nın bir tür "derin bir lağım çukuru" olarak görüldüğü değerlendirmesi yapılmaktadır. Marmara'nın karşı karşıya bulunduğu sorunlar arasında, gemi trafiğinden kaynaklanan kirlenmenin ve kaçak avlanmanın da payı vardır. Bilim insanları, başka ülkelerden birçoğunda uygulanan, belli yöreleri "özel duyarlı deniz alanları" olarak ilan ederek, o yerlerde özel önlem paketleri uygulanmasını önermekte dirler. Daha önceleri, deniz çayırları, eşkina balığı, denizatı, siyah mercan, istakoz, mersin balıkları, Akdeniz foku ve yunus türleri gibi canlıları barındıran bu alanlarda, bu türle re artık hemen hemen hiç rastlanmadığını öne sürerek, Bur gaz Ada, heybeli Ada, Sedef Adası, Büyükada ve Kınalı Ada'yı da içine alan bir bölgenin deniz trafiğine ve endüstriyel balıkçılığa kapanmasının daha büyük riskleri önleyebileceğini öne sürmektedirler. Aynı uzmanlar, Türkiye'nin de taraf olduğu Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi'nin, Akdeniz'in %10'unun "deniz koruma alanı" olarak ilan edilmesini öngördüğünü de öne sürmektedirler.
Reklam
• Turizm yatırımcılığı ve yapılaşma atıkları çoğaltmış, bundan yer altı su kaynakları, tarımsal alanlar ve kül tür ve tarih varlıkları zarar görmüştür. • Ekonomik ve toplumsal büyüme, sınai ve evsel atıkların, konut ve yol yapımının ve kıyılardaki doldurma etkinlikleri yeterince denetlenememektedir. • Kazalar ve döküntüler, denize atık boşaltımı ve çevre sel boyutları gözetmeyen liman ve marina yapımları deniz kaynakları için bir tehdit oluşturmaktadır. • Balık avlanma yöntemleri ve aşırı avlanma, özellikle Karadeniz'de balıkçılığı sürdürülebilir bir etkinlik olmaktan çıkarmaktadır.
52 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.