Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

100 Soruda Çevre - Çevre Sorunları ve Çevre Politikası

Ruşen Keleş

En Beğenilen 100 Soruda Çevre - Çevre Sorunları ve Çevre Politikası Gönderileri

En Beğenilen 100 Soruda Çevre - Çevre Sorunları ve Çevre Politikası kitaplarını, en beğenilen 100 Soruda Çevre - Çevre Sorunları ve Çevre Politikası sözleri ve alıntılarını, en beğenilen 100 Soruda Çevre - Çevre Sorunları ve Çevre Politikası yazarlarını, en beğenilen 100 Soruda Çevre - Çevre Sorunları ve Çevre Politikası yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Sera gazlarının üretimi bugün dursa bile, atmosferde halen var olan gazlar nedeniyle, küresel ısınmanın 20-30 yıl daha süreceğine ilişkin kestirimler vardır. Kaldı ki, sera gazı üretiminin dur durulması olasılığı da yoktur. Oysa, özellikle kömür yalnız karbondioksitten 20 kat daha güçlü olan metan gazının açığa çıkmasına yol açmakla kalmamakta, aynı zamanda cıva kirliliğine, asit yağmurlarına, kükürtdioksitin ve azotoksitin açığa çıkmasına, tatlı suların azalmasına ve kanser, solunum sorunları, işitme bozuklukları gibi birçok hastalığa da neden olmaktadır.
Sera gazları yeryüzünden gelen uzun dalga radyasyonu alıkoymakta olduklarından yeryüzünün ısınmasına katkıda bulunmaktadırlar.
Reklam
İnsanmerkezcilikte, tüm canlı ve cansız varlıklar insanın amaçlarına ve çıkarlarına hizmet etmesi gereken araçlar ya da kaynaklar olarak görülür. Doğal değerlerin, bu bakış açısına göre, yalnızca araçsal (instrumental) bir değer taşıması bundandır. Doğa, insanın amaçlarına hizmet ettiği ölçüde değerlidir. İnsan için herhangi bir yararın söz konusu olmadığı durumlarda, bir ekolojik sorundan da söz edilemez. Dolayısıyla, bu konularda bir siyasa belirlenmesi de insan mermezcilik anlayışıyla bağdaşmaz.
Geleceği Sömürün...
Yeryüzünü küresel ısınmanın etkilerinden kurtarmayı amaçlayan Sözleşme ve Protokol karşısında, devletlerin aldıkları tavırlar, çıkarla nıyla bağlantılı olarak değişmektedir. Almanya, İtalya, Hollanda, Fransa, Danimarka, Finlandiya ve İsveç gibi Avrupa ülkeleriyle Japonya, ithal enerji kaynaklarına bir ölçüde bağımlı olan, bir yandan yaşam ölçünlerinin düzeyini koru maya çalışırken, bir yandan da fosil yakıt kullanımını azaltmaya "hayır" demeyen devletlerdir.
Soru 60. Tek Tanrılı Dinlerin çevreye yaklaşımı nasıldır?
Lynn White, "Hıristiyanların bütün dinler arasında en çok insanmerkezli" din olduğunu ve doğayı sömürmeyi Tanrı buyruğu olarak algıladığını" öne sürmüştür.
Reklam
İngiliz iktisatçı Nicholas Stern, bu olayın, dünyanın bugüne değin karşılaştığı en ciddi bunalım olduğuna dikkat çeki yor. Ve diyor ki, bu değişikliğin dünya ekonomisine maliyeti, iki dünya savaşının ve 1929 dünya ekonomik bunalımın maliyetleri toplamından daha yüksek olacaktır. Stern'in bu maliyetin boyutlarıyla ilgili olarak yapmış olduğu tahmine göre, toplam maliyetin öğeleri arasında, 5.500 milyar Euro, çevresel nedenlerle yerinden yurdundan göç etmek zorunda kalacak 200 milyon insan ve yeryüzündeki hayvan türlerinin %40'ından çoğunun telef olması" gibi değerler vardır. Yine Stern'in ve arkadaşlarının yapmış oldukları kestirime göre, iklim değişikliğinin gayri safi ulusal hasıla üzerindeki olumsuz etkisinin boyutları %5 ile arasında değişmektedir
Hıristiyanlığın ve Museviliğin kutsal kitaplarında doğal kaynakların insanlarca özgür olarak kullanımına ilişkin kurallar, doğal çevrenin sahip bulunduğu değerlerin savurganca kullanılmasına yol açmıştır.
2) 19. yüzyılın "yararcı" düşünürleri olan Jeremy Bent ham ve John Stuart Mill için, "en çok sayıda insan için en çok iyiliği ve yararı sağlayabilen davranışlar" iyidir. Böyle bir yaklaşım, açıkça görülmektedir ki, iyiyi ve iyiliği insana hiz met etme amacıyla sınırlandırıyor. Bir başka deyişle, iyiyi kendi başına, bağımsız bir değer (amaçsal değer) olarak değil, fakat bir başka amaca hizmet eden bir araç (araçsal değer) değerinde görüyor. İnsanmerkezli (antroposantrik) anlayışların yetersiz sayıldığı, hayvan haklarıyla bitki örtüsü ve türlerinin, hatta ekosistemin canlı olmayan öğelerinin korunmasının ağır basmaya başladığı günümüzde, yararcı etik düşüncenin, özgün biçimiyle, çağdaş çevreciliğin gereksinmelerine yanıt veremeyeceği çok açıktır.
Belediyelerden büyük bir bölümünün atık sularını arıtmaksızın denize verdikleri, Marmara'nın bir tür "derin bir lağım çukuru" olarak görüldüğü değerlendirmesi yapılmaktadır. Marmara'nın karşı karşıya bulunduğu sorunlar arasında, gemi trafiğinden kaynaklanan kirlenmenin ve kaçak avlanmanın da payı vardır. Bilim insanları, başka ülkelerden birçoğunda uygulanan, belli yöreleri "özel duyarlı deniz alanları" olarak ilan ederek, o yerlerde özel önlem paketleri uygulanmasını önermekte dirler. Daha önceleri, deniz çayırları, eşkina balığı, denizatı, siyah mercan, istakoz, mersin balıkları, Akdeniz foku ve yunus türleri gibi canlıları barındıran bu alanlarda, bu türle re artık hemen hemen hiç rastlanmadığını öne sürerek, Bur gaz Ada, heybeli Ada, Sedef Adası, Büyükada ve Kınalı Ada'yı da içine alan bir bölgenin deniz trafiğine ve endüstriyel balıkçılığa kapanmasının daha büyük riskleri önleyebileceğini öne sürmektedirler. Aynı uzmanlar, Türkiye'nin de taraf olduğu Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi'nin, Akdeniz'in %10'unun "deniz koruma alanı" olarak ilan edilmesini öngördüğünü de öne sürmektedirler.
52 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.