Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İmparatorluk'tan Cumhiriyet'e 2

1919 Başlangıç

Orhan Çekiç

1919 Başlangıç Gönderileri

1919 Başlangıç kitaplarını, 1919 Başlangıç sözleri ve alıntılarını, 1919 Başlangıç yazarlarını, 1919 Başlangıç yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Havza'dan hareket eden Mustafa Kemal Paşa, aynı gün 12 Haziran 1919'da Amasya'ya vardı. Halk O'nu şehrin giriş tarafında "Gezilik" denen yerde bekliyordu. Mustafa Kemal'i ve arkadaşlarını getiren arabalar saat 17.00'de göründü. Selamlaşmalardan sonra belediyeye gidildi. Orada Mustafa Kemal, balkondan halka ilk konuşmasını yaptı: "Amasyalılar! Padişah ve Hükümet, İtilaf Devletleri'nin elinde esirdir. Memleket elden gitmek üzeredir. Bu kötü vaziyete çare bulmak için sizlerle işbirliği yapmaya geldim. Amasyalılar! Düşmanlarımızın Samsun'dan yapacaklanı herhangi bir çıkarma hareketine karşı ayaklarımıza çarıklarımızı çekecek, dağlara çekilecek, vatanımızı en son kayasına kadar müdafaa edeceğiz."
Sayfa 225Kitabı okudu
Mustafa Kemal Paşa belediye binasında, başkana son talimatlarını yüksek sesle bildiriyordu. Amasya'ya hareket etmek üzereydi. Mitingi takip etmek üzere Merzifon'dan gelen İngiliz ve Amerikalı temsilcilerin ve tercümanların önünde Paşa yüksek sesle talimatlarını yazdırıyor, özellikle yabancılar dikkatle dinliyorlardı. Başkan İbrahim Bey Paşa'ya, dinleyenleri kastederek, yavaş sesle konuşmasını söyleyince, Paşa tam tersini yapmıştı: "Saklı hiçbir şeyimiz yoktur, hepsini işitsinler. Zaten iş işten geçti. Ben de şimdi sizin gibi efrad-ı millettenim, milletin bir ferdi olarak vatanın selameti için son nefesime kadar çalışacağım. (...)"
Sayfa 225Kitabı okudu
Reklam
Mustafa Kemal Paşa Samsun'da olduğu sırada, Osman Ağa'nın ününü duymuştu. Onu daha yakından tanımak isteğini Müdafaai Hukuk Cemiyeti'ne bildirdi. Bunun üzerine cemiyetten bir haberci, Osman Ağa'nın Kayadibi köyünde karargâh kurduğu eve gitti. Mustafa Kemal Paşa'nın kendisiyle görüşme isteğini bildirdi. Bundan büyük gurur
Sayfa 224Kitabı okudu
Kaymakam Vekili Kadı Mehmet Efendi'nin çekingen tavrı yüzünden hükümet binası önündeki Türk bayrağını indirmişler, yerine İngiliz bayrağını çekmişlerdi. Galeyana gelen Türk halkı İngilizlerle çatışmış, protestolar yoğunlaşmış, Ingilizler kaymakamlığa yeniden Türk bayrağını çekmek zorunda kalmışlardır.
Sayfa 222Kitabı okudu
İstanbul'a silah sevkiyatını da durdurmuştu. Oysa görevlerinin arasında en önemlisi, birliklerin silahlarını toplayıp İstanbul'a sevk etmek geliyordu. Aksine birliklere gönderdiği emirle, silahlarını teslim etmemelerini, komutanların görev yerlerini terk etmemelerini istiyordu. Bütün bu gelişmeler İstanbul Hükümeti'ni iyice
Sayfa 222Kitabı okudu
Mustafa Kemal Paşa'nın Havza'daki tüm hareketleri İngilizler tarafından yakın takibe alınmıştı. Askerin elindeki silahı alıp İstanbul'a göndermesi beklenirken, silah sevkiyatını durdurup, bunları taşıyan katırları da hayvan pazarında sattırarak bedelini Kuvayı Milliye'nin ilk geliri olarak kaydettirmesi bardağı taşıran son damla olmuştu. İstanbul'a dönmesi için baskılar artırılırken O, İstanbul yerine Amasya'ya gidiyordu. Güvenli, kararlı ve azimli olarak.
Sayfa 217Kitabı okudu
Reklam
Vükelâ, Mustafa Kemal'in kendisi hakkında yapılan şikâyetlerden ötürü dinlenilmesinin gerekli görülüp çağrıldığını ama gelmediğini, halkı hükümete karşı kışkırtmaya kalkıştığını, bu nedenle derhal azledilip yerine eski Bahriye Nazırı Hurşit Paşa'nın atanmasını ve hiçbir resmi sıfatının kalmadığından, yazılarının resmi niteliği olmadığının vilayetlere duyurulmasını kararlaştırdı. Aynı günkü başka bir kararla da cemiyetlerin ancak hükümete sadıklarsa telgraf çekebilecekleri, değillerse, parasını verseler bile telgraf hizmetlerinden yararlanamayacakları esası kabul edildi.
Sayfa 214Kitabı okudu
Paris'e gidecek heyetin ulusal arzuya uygun davranmasını sağlamak üzere illerdeki ve illere bağlı yerlerdeki Müdafaai Hukuku Milliye (ulusal hakları savunma) örgütleri, bunların olmadığı yerlerde belediye heyetleri doğrudan Padişaha ve Sadrazama telgrafları çekerek söz konusu iki ilkenin ana şart olduğunu ve buna göre Paris'e gidecek heyetin savunacağı esasların ulusa "resmen ve açıkça" duyurulması istenmeliydi. Böylece İtilaf Devletleri de ulusun isteklerini duyacaklar ve heyetin de işi kolaylaşacaktı. İşte 3 Haziran'da Mustafa Kemal Paşa'nın bu iki girişimi, ondan zaten kuşkulanan İngilizleri harekete geçirmeye yetmişti. Karadeniz Orduları Başkomutanı General Milne, daha 19 Mayıs'ta Mustafa Kemal'in neden Anadolu'ya gönderildiğini bir notayla sormuştu. Yukarıdaki gelişmeler üzerine 6 Haziran'da Harbiye'ye yeniden yazarak Mustafa Kemal Paşa ve maiyetinin derhal İstanbul'a geri dönmesini istedi. Bundan iki gün sonra 8 Haziran'da bu kez Yüksek Komiser Calthorpe Hariciye'ye aynı isteği tekrarlayan bir nota daha gönderdi. Orhan Çekiç - 1919 (208)
Sayfa 208Kitabı okudu
Yapılan soruşturmadan, azınlıklar için tehlikeli bir durum olmadığı anlaşılmıştır. Fakat bu arada aynı şikâyette bulunan Adana'daki Fransız makamları Sivas vali vekilini, vilayeti işgal etmekle tehdit ederler. Görüldüğü gibi, İtilaf Devletleri işgal alanını genişletmek için her fırsatı değerlendirmektedirler. Mustafa Kemal Paşa bütün bunlara 3 Haziran'da çok sert bir yanıt verdi ve bu sert çıkışla birlikte soğukluk başladı. Mustafa Kemal Paşa verdiği yanıtta, azınlıkların güvenliği konusundaki sorumluluğu olduğu gibi İtilaf Devletleri'nin sırtına yüklüyordu. Millet, yurt bütünlüğünün dokunulmazlığına güvenebildiği sürece, azınlıkların korkacağı bir şey yoktu ve kendisi bu konuda her türlü sorumluluğu üstleniyordu. Fakat İzmir bölgesinde görüldüğü üzere "Ulusal bağımsızlık ve varlığı yok etmeye yönelen ve yaşamı tehlikeye sokan davranışlar karşısında, ulusun heyecan ve üzüntüsünü ve buna dayanan ulusal gösterileri yasaklamak için kendisinde ve hiç kimsede güç göremediğini ve bu yüzden çıkacak olaylar dolayısıyla sorumluluk üstlenecek ne kumandan ve ne mülkiye memuru ve hatta ne de hükümet düşünebildiğini" bildiriyordu. Üstelik Mustafa Kemal Paşa bu yanıtını bütün kumandan, vali ve mutasarrıflara da tamim etmişti. Bunlar İtilaf Devletleri'nin duymak istemeyecekleri ifadelerdi.
Sayfa 207Kitabı okudu
Sultan Vahdettin, meclisi kapatmış olduğu için, bu Hükümet bir meclis denetiminden uzaktır. İşler karışmaya başlayınca, sorumluluğu paylaşmak için bir Saltanat Şurası toplanmıştır. Aslında bir "danışma" meclisi konumunda olan bu kurul, bir anayasal kurum olmadığı gibi, hiçbir yasal sorumluluğu da yoktur. Buna rağmen hükümet, sanki bu şûra "manda yönetimine taraftar bir sonuca varmış gibi" bir değerlendirme yapmış ve Damat Ferit bu anlayışta bir tamim yayımlayınca Mustafa Kemal Paşa büyük tepki göstererek bir karşı bildiriyle kamuoyunu aydınlatma gereğini duymuştur. Ancak, hükümetin eğilimi açıkça belli olmuştur. Gerçekten de bir süre sonra, 22 Temmuz 1920 Perşembe günü bu kez "Sevr Antlaşması imzalansın mı" diye, Sultan Vahdettin'in huzurunda ve Damat Ferit'in başkanlığında bir Saltanat Şurası daha toplanmış, Topçu Ferik Rıza Paşa'nın dışında herkes Sevr'in imzalanması yönünde oy kullanmış ve bunun üzerine de Paris'te bulunan delegasyona Sevr'i imzalama talimatı verilmiştir. Bu Osmanlı heyeti, Damat Ferit Paşa Hükümeti'nin bu emri üzerine, 10 Ağustos 1920 tarihinde Sevr Antlaşması'nı imzalamıştır. Ne var ki Mustafa Kemal Paşa'nın önderliğinde kurulmuş bulunan Ankara hükümeti çok daha öncesinde, 18 Haziran 1920'de başta İtilaf Devletleri olmak üzere tüm devletlere, İstanbul hükümetiyle yapılacak anlaşmaların ve alınacak kararların Türk ulusunca ve onun tek ve gerçek temsilcisi Ankara hükümetince tanınmayacağını duyurmuştur. O nedenle Sevr ölü doğmuştur ve hiçbir zaman uygulanamamıştır.
Sayfa 205Kitabı okudu
155 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.