Yakın tarihin en az bilinen, en az konuşulan/tartışılan, toplumsal, kültürel ve sosyolojik açıdan sonuçları değerlendirilmemiş bir zorunlu sürgününü anlatacağız.
Cumhuriyet tarihi boyunca ulus devletin mottosu olan “Türkiye Türklerindir” inancının bedelini ödeyen Rum yurttaşlarla ve bir dönemin utanç verici politikası ile yüzleşeceğiz. Yüzleşeceğiz zira demokratik, çok kültürlü, herkesin yasalar karşısında eşit ve özgür olduğu bir Türkiye tahayyülünün ancak böylesi hesaplaşmalarla gerçekleşeceğine inanıyoruz.
50 yıl önce bu ülkeden Rumlar kovuldu. Kâğıt üzerinde kovulanlar “Yunan pasaportlu” yani Yunanistan vatandaşı olan 12 bin 903 kişiydi. Ancak öyle olmadı. O “Yunan pasaportlu”nun eşi olan, babası olan, akrabası olanlar da gitmek zorunda kaldı. Oysa “Yunan pasaportlu” Rumlar sadece Atatürk-Venizelos arasında 1930’da imzalanan bir anlaşmanın (Seyrisefain Anlaşması) barış ve mut dolu bir maddesi değildi. Aynı zamanda o insanlar Osmanlı geçmişinin bakiyesi, yüzlerce yıllık kadim Bizans geleneğinin son izleriydi. Anadolu biraz Bizans, biraz Selçuklu, biraz Osmanlı ve diğer kültür, inanç ve geleneklerle yoğrulan bir kavimler kapısıydı. İşte o kapılardan biri 1964 yılında kapatılıyordu.
1964’de Rumların sınır dışı edilmelerine neden olan gelişme aslında dış politikanın eseriydi. Kıbrıs’ta çözüm konusunda yaşanan açmaza çare olarak Türkiye’de yaşayan Rumlar hedef seçilmişti. Yani Türkiye kendi yurttaşlarını dış politikanın rehinesine dönüştürüyor, pazarlık masasına koz olarak sürüyordu.