Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

27 Mayıs İhtilali ve Sebepleri

Ali Fuad Başgil

27 Mayıs İhtilali ve Sebepleri Gönderileri

27 Mayıs İhtilali ve Sebepleri kitaplarını, 27 Mayıs İhtilali ve Sebepleri sözleri ve alıntılarını, 27 Mayıs İhtilali ve Sebepleri yazarlarını, 27 Mayıs İhtilali ve Sebepleri yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Savaş sonrası Avrupa'sının demokratik ülkelerinde her kanun, devlet ve toplum hayatının ihtiyaçlarından doğar, dolayısıyla varlık sebebi de uygulaması da bu ihtiyaçlara bağlı olur. Türkiye'de ise kural bambaşkadır. Genellikle kanunlar Türkiye'de sadece büroları ve kitaplıkları süslemeye yarar. Uygulamaları, sadece iktidarı elinde bulunduran ve keyifleri kriter yerine geçen kimselerin menfaatlerine cevap verip veremediklerine bağlıdır.
Bir süredir basında bize karşı sert ve insafsız tenkitler yapılıyor. Ben o beylere, daha önce de Şeyh Sait isyanı sırasında ağır tenkitlerde bulunmuş olanları, asileri isyana teşvikten dolayı elleri kelepçeli olarak Diyarbakır istiklal Mahkemesi'ne sevketmiş olduğumuzu hatırlatmak isterim.
Reklam
Bizce bu yorum, gerçeklere taban tabana ters düşen bir yorum. İnönü bütün siyaset hayatı boyunca, despotvari demesek bile, otoriter karakterini açık ve net bir şekilde sergilemiş biridir. Böyle bir kişinin aniden ve mucize kabilinden kalkıp da hürriyet ve demokrasi yanlısı bir tavır takınmış olduğunu kabul etmemiz mantıken mümkün değildir. Bizim izahımız ise şöyle: İnönü, İkinci Dünya Savaşı'nda Mihver devletlerin totaliter rejimlerinin yıkılmasından sonra, Sovyet Rusya'ya komşu olan Türkiye'nin ancak Batı'nın demokratik ülkelerine yaslanarak varlığını devam ettirebileceği­ni anladı. Bu desteği sağlamak ve fırsattan istifadeyle de CHP yönetimini devam ettirmek için, temelde diktatör kalsa bile, demokrasi komedisini oynaması gerekiyordu. Müttefikler İnönü hükümetini San Fransisko Konferası'na davet ettikleri zaman Rusya bu daveti protesto etti. Sovyetler özetle Türkiye son anda Hitler Almanya'sına savaş açarak demokrat ülkeler safında yer almışsa da, hür devletlerin bu konferansında yeri yoktur diyordu. Bereket versin Müttefikler onları dinlemediler, zira Rusya karşısında Türkiye'yi yalnız bırakmak istemiyorlardı. Eminiz ki, eğer İnönü, o savaş sonrasında tıpkı İspanyol diktatör gibi, despot rejimini sürdürmenin mümkün olduğuna inansaydı, bunda tereddüt etmezdi ve yine eminiz ki, o bundan sadece ve sadece Müttefikler tarafından yüzüstü bırakılma korkusundan ötürü vazgeçti.
Bu arada son bir noktaya daha dikkat çekelim. Bizce, Demokrat Parti yönetiminin en değerli ve en yararlı başarısı, genel olarak halk ile devletin memurları arasında kurulan ilişki­lerin niteliğinde yatar. Çünkü bunlar arasındaki mesafe kaldı­rılmış, karşılıklı güven kurulmuştur. Halbuki eskiden yüksek dereceli memurlar, sahip oldukları
Gerçekten de 27 Mayıs l960'ın ertesinde, ceza kanununun 481. maddesinin uygulamasının askıya alındığı haftalar, hatta aylar boyunca, gazeteler hiçbir zaman unutulmayacak olan bir kudurganlıkla skandal üstüne skandal haberleri yağdırdılar. Bu konuda önayak olan radyonun yolunu izleyen gazeteler, iktidardan düşürülmüş olan insanlara her türlü
1954 sonundan başlayarak birkaç sene süren kuraklık, genel bir ekonomik krizi başlattı. Söylemeye bile gerek yok, ilk kurban, Türkiye'deki önemi bilinen tarım oldu. Sadece kuraklık değil, üç dört sene önce ithal edilmiş olan traktör ve makinelerin bakımsızlıktan yıpranması da tarım işlerini aksatır hale geldi. Bu traktörler ve bu makineler dışarıdan, bakım ve tamirleri için gerekli yedek parçalar hiç düşünülmeden ithal edilmişti. Bu ise hükumetin ileri görüş ve organizasyon eksikliğini gösterir. Tarımdaki kriz ihracatın durmasına yol açtı, bu ise ödemeler dengesinin bozulmasından ötürü ithalatın aniden yavaşlamasını doğurdu. Döviz yokluğundan Merkez Bankası sayısız yabancı alacaklıların taleplerini karşılayamıyordu. Krizin hızla yayılması iç piyasayı tamamiyle rayından çıkardı. Kamu yatırımlarının durması ve böylece işsizliğin alıp başını gitmesi bundan kaynaklanıyordu. Birkaç sene önce uygulamaya konulan liberal sistem yerini çarçabuk dengeleme sistemine bıraktı ve ithalat en gerekli maddelere indirildi. O kadar ki, iç piyasada ilaçlar gibi zorunlu maddeler bulunamaz oldu. insanlar senelerce kahveden mahrum kaldı ve mesela aspirin karaborsaya düştü. Durum, Türkiye'nin son dünya savaşında yaşadığı o korkunç 1940 ila 1944 yılları arasındakinden bile vahim hale geldi. Ülkenin taze ürünlerini tüketmeye alışmış olan halkın büyük hayal kırık­lığı içinde, ABD'den buğday ve dondurulmuş et, tavuk ithal edilmeye başlandı. Bu acınası hale bir çare aramak yerine hükumetin başı olan Menderes, İstanbul veya Ankara gibi büyük şehirlerde devasa çapta imar hareketlerine girişti.
Reklam
Bizim izahımız ise şöyle: İnönü, İkinci Dünya Savaşı'nda Mihver devletlerin totaliter rejimlerinin yıkılmasından sonra, Sovyet Rusya'ya komşu olan Türkiye'nin ancak Batı'nın demokratik ülkelerine yaslanarak varlığını devam ettirebileceğini anladı. Bu desteği sağlamak ve fırsattan istifadeyle de CHP yönetimini devam ettirmek için, temelde diktatör kalsa bile, demokrasi komedisini oynaması gerekiyordu. Müttefikler İnönü hükümetini San Francisco Konferansı'na davet ettikleri zaman Rusya bu daveti protesto etti. Sovyetler özetle ‘Türkiye son anda Hitler Almanya'sına savaş açarak demokrat ülkeler safında yer almışsa da, hür devletlerin bu konferansında yeri yoktur.' diyordu. Bereket versin Müttefikler onları dinlemediler, zira Rusya karşısında Türkiye'yi yalnız bırakmak istemiyorlardı. Eminiz ki, eğer İnönü, o savaş sonrasında tıpkı İspanyol diktatör gibi, despot rejimini sürdürmenin mümkün olduğuna inansaydı, bunda tereddüt etmezdi ve yine eminiz ki, o bundan sadece ve sadece Müttefikler tarafından yüzüstü bırakılma korkusundan ötürü vazgeçti. ”
Laiklik, en azından Batı ülkelerinde, devlet ile din işlerinin birbirinden ayrılışını belirtir. Biri dünya meselelerine hükmederken, diğeri manevi alanın düzenleyicisi olarak kalır. İnönü'nün anladığı laiklik bu manada laiklik değildir. Kendisi tıpkı komünistler gibi, laiklikte sadece dine karşı çıkan ve insanın kalbinden din duygusunu ve Allah sevgisini söküp atmak için dine savaş açan bir maddecilik şekli görülür. Dolayısıyla da gaye bellidir: En azından yarısı henüz eğitimsiz olan halkı, kendi zaafları ve ihtirasları karşısında donanımsız bırakmak tehlikesine rağmen, din kurumunu yıkıp ortadan kaldırmak. İnsanın içini sızlatan bu hile ve dolaplarla, din adamları ile dinini yaşayan insanlara, radyoda olsun, gazetelerde olsun, her yandan en ağır hakaretler yağdırılıyordu. Bu söylenen ve yazılanlara bakılırsa, dine yönelik bir eğilim, dine karşı basit bir saygı bile ilkel ve gerici zihniyetin belirtisi idi. Kendilerinin de böyle düşündüklerini söyleyenler ise, ilerici ve aydın kimseler olarak gözüküyorlardı. Durum o hale gelmişti ki, dindarlar camiye namaz kılmaya gitmeden önce, kendilerini gericiler listesine yazmak için hazır bekleyen bir polisin pusuya yatıp yatmadığını görmek için etrafı kolaçan etmek zorundaydılar. Dinine bağlı ihtiyarlar, ezanı Arapça okudular diye tutuklanıyor ve orta Anadolu'ya sürgün ediliyorlardı.
Cumhuriyet'in ilanından sonra Atatürk, bilindiği gibi, iç kavgalara bir son vereceğini düşündüğü Cumhuriyet Halk Partisi'ni kurdu. Hiçbir rakibi olmayan bu parti, yirmi yedi yıl boyunca iktidarı elinde tuttu, İnönü döneminde ise oligarşik bir kast şeklini aldı veya az kalsın alacaktı. Her şeyden önce çıkar­cıları ve oportünistleri etrafında toplayan CHP, uzun zaman gerçek anlamda sayısız ayrıcalıklardan yararlandı ve militanları ile taraftarları için bir kar ve geçim kaynağı oldu. Öyle ki, devletin bütün memurları, bütün müteahhitleri, bu arada da kamu ihalelerine girenler mecburen ya partiye kayıtlı olmalıy­dılar, ya da en azından partiye sempati duyduklarını ispat etmeliydiler. Ceketinin yakasında altı oklu rozeti -partinin altı siyasi ilkesini temsil eden amblem- taşıyanlar, önemli adam, büyük adam havaları atıyorlardı. Zaten daha önce gördüğü­müz gibi, CHP ve lideri, 1945'e kadar hiçbir tenkidi ne kabul etti, ne de karşılaştı. Kısacası, tek başlarına aş ve iş verenler olarak, krallar gibi hüküm sürdüler.
Türkiye'de siyasi partileri karşı karşıya getiren düşmanlık, başka ülkelerdekinden pek çok bakımdan daha keskindir ve bundan dolayı anlaşmazlıkları da memlekette toplum hayatının irsî bir yarası olarak kendisini gösterir.
148 öğeden 91 ile 100 arasındakiler gösteriliyor.