Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

40'ların Cadı Kazanı

Uğur Mumcu

40'ların Cadı Kazanı Gönderileri

40'ların Cadı Kazanı kitaplarını, 40'ların Cadı Kazanı sözleri ve alıntılarını, 40'ların Cadı Kazanı yazarlarını, 40'ların Cadı Kazanı yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Farikasında gizlice silah üretimine devam eden İslam Orduları Komutanı, devleti aldatıyordu. Ya da devleti kandırmıyor; bu yalanın arkasına gizlenip devletle birlikte hem Milli Savunma Bakanlığı’na hem de yurtdışına silah satıyordu. Nuri Killigil gizli silah üretimine devam etti. Ne zamana kadar? 2 Mart 1949 gününe kadar… 2 Mart günü saat 16.30’da Sütlüce’deki silah fabrikası büyük bir gürültüyle havaya uçtu; patlamada aralarında Nuri Killigil’in de bulunduğu 27 kişi parçalanarak öldü. Bu bir suikast mıydı, sabotaj mıydı, yoksa bir kaza mı? Bu soru hiçbir zaman cevap bulmadı. Patlama olduğu günlerde Killigil, Mısır krallığına 50 bin tabanca yapmak üzereydi. 600 el bombası ve iki bin havan mermisi patlamadan ele geçirilmişti.(2)
1942 Almanlar için bir ölüm kalım savaşının başlatıldığı yıl oldu. Alman orduları saldırılarını sürdürüyordu. 1942 yaz saldırısı başarılı geçmiş, Almanlar Kafkas Dağları’nın en yüksek yeri Elbruz’a ulaşmışlardı. Ulaşmışlardı ama Stalingrad Cephesi’nden gelen haberler iç açıcı değildi. Hitler, ünlü 45 sayılı emrini vererek Kafkasya’ya gönderdiği birlikleri Stalingrad Cephesi’ne gönderdi. Bu da Alman yenilgisinin başlangıcı oldu. Alman Genelkurmay Başkanı General Franz Halder, 45 sayılı emri uyguladı. Ama uygularken de defterine şunları yazdı: “Hitler’in hareketlerine düşleri kılavuzluk ediyor.” Tıpkı Turancı Enver Paşa’nınki gibi...
Reklam
ABD’nin Ankara Büyükelçisi Laurence A. Steinhardt, Ali Nur Bozcalı’yı bu işle görevlendirdi. Bozcalı 14 Haziran 1943’te, State Department E. O. 12065 Sec. 3-402’de kayıtlı olan 416 sayılı raporu özetle şöyleydi: “Jön Türk rejimindeki Turancılığa benzer bir Türkçülüğü canlandırmaya çalışanlar olduğu doğrudur. Yine bir gerçek ki, bu hareketi savunan kimi yayınlarda yitirilen toprakları geri istemeye yönelik ifadeler bulunmaktadır. Ancak, bu hareket kanımca dikkati çekecek boyutlarda değildir. Hükûmetin yukarıda adı geçen yayınlara yönelik uygulamaları üzerine Elçiliğin birkaç kez hazırladığı çalışmalarda bu konulardan söz edildiğini anımsıyorum. O notlarda da kamuoyunda Türklere yönelik bir sempati olduğunu, ancak bu sempatinin Pan-Türkist örgütlerin aktif olarak desteklenmesi biçiminde olmadığını ifade etmiştim. Yanılıyor olabilirim, ancak Pan-Türkist hareketi benimseyen bir kimseyle şimdiye kadar hiç karşılaşmadığım gibi, tüm Türkleri bir araya toplamaya yönelik bir hükûmet politikası da görmedim.
Dr. Rıza Nur’un siyasal görüşlerinin savunulması görevini kendisine bıraktığı, Irkçı-Turancı akımların lideri ve ideologu sayılan Nihal Atsız, 1905 yılında İstanbul’da doğmuştu. Liseyi bitirdikten sonra Tıp Fakültesi’ne girdi. Siyasal çalışmaları nedeniyle Tıp Fakültesi’nden atılınca başladığı Edebiyat Fakültesi’ni bitirir bitirmez aynı fakültede asistan oldu. 1930 yılında çıkardığı Atış adlı dergi ve hocası Zeki Velidi Togan’la ilgili bir telgrafı nedeniyle Malatya’ya sürüldü. Çeşitli illerde öğretmenlik yaptı. Orhun dergisini çıkardı. Orhun dergisinde yayımladığı yazılar nedeniyle Sabahattin Alı tarafından mahkemeye verildi. Atatürk düşmanı Rıza Nur’un siyasal mirasçısı Nihal Atsızdı!
Soğuk savaş yıllarında “komünistlik” suçlamaları geçer akçeydi. İktidardaki CHP muhalefetteki DP’yi komünistlikle suçluyor; DP de komünistlerle ilişkisinin olmadığını, olmayacağını, komünizmi koruyanların asıl CHP iktidarında aranması gerektiğini ileri sürüyordu. DP lideri Celal Bayar, Fevzi Çakmak ve DP kurucularından Prof. Fuat Köprülü, komünizmin CHP tarafından korunup kollandığını yazıp söylüyorlardı. Çok partili yaşama, “sen komünistleri korudun, hayır koruyan sensin” tartışmaları ile geçildi. Çok partili düzenin hamuru bu McCarthy’ci maya ile yoğruldu.
Soğuk savaş, DP hükûmetini, Milli Emniyet (MİT) görevlilerinin aylıklarının CIA tarafından ödenmesine izin verecek ölçüde işbirliğine itmişti.
Reklam
“Türk Quisling”(1) olarak kullanılması önerisi Hitler’in aklına hiç yatmayan Prens Abdülkadir, yine de yedekte bekletiliyordu. Prens Abdülkadir uygun bir seçim miydi? “Yaslı Türkler” ve “fanatik Kürtler” arasında sorun yaratacağı yaratacağının belirtildiği 22 Mart 1943 tarihli, FBI raporunda Prens Abdülkadir hakkında bilgi veriliyordu. FBI Başkanı John Edgar Hoover, ABD Dışişleri Bakanlığında Adolf A. Berle’ye gönderdiği raporda, Türkiye’nin Almanlara karşı savaşa girmesi halinde Prens Abdülkadir’e “Türk Quisling”i olarak umut bağlandığı bildirilmişti. İster yazgı deyin; ister rastlantı... Nazi işbirlikçiliği için bir İttihatçı paşa ile bu İttihatçıların devirdiği padişahın oğlu uygun görülüyordu!
Turancı Enver Paşa, Bakü Kurultayı’nda Komünist Enternasyonal’in ilkelerine bağlı olduğunu açıkladı ve şu güvenceyi de verdi: “Şimdiki savaşı öncekine benzetmeyin; Türk ordusu kat’i bir imanla yürüyor. Doğu dünyasının Üçüncü Enternasyonal ile müttefik olduğunu ve kendi haklı davalarına bütün mazlum ve sefillerin yardım edeceğini biliyor.”
1944 Mayıs’ında işgalci Nazi Ordusu, Sovyet topraklarından sökülüp atılmıştı. 1943 Haziran'ında İstanbul Siyasi Polisi “En Büyük Tehlike” başlıklı broşürün üniversitede elden ele dolaştığını saptamıştı. Hemen emirler verildi ve broşür toplatıldı. Broşürde Turancılık akımları eleştiriliyordu. Bu broşürü yazan da bulunmuştu: İstanbul Belediyesi memurlarından Faris Erkmen. Erkmen, broşüründe Pan-Türkçülüğün Kemalizm ve devlet politikası ile bağdaşmayacağını ileri sürüyor ve Turancılardaki abartmalı milliyetçiliğin ülkenin varlığını tehdit eden yabancı propagandayı maskelemek için kullanıldığını yazıyordu. Erkmen’e göre Turancılığın öncüleri, Tatar ve Azerbaycan kökenli Türklerdi.
ABD’nin Ankara Büyükelçisi Laurence A. Steinhardt da ABD Dışişleri Bakanlığı’na gönderdiği 16 Temmuz 1943 günlü yazısında şu değerlendirmeyi yapıyordu: “Elçilik, bildirgedeki görüşlere katılmak eğilimindedir. Şöyle ki: Pan-Türkizm ve ultra Nasyonalizm hareketinin liderleri, totaliter düşüncenin inançlı takipçileri ve mihver güçlerinin destekçileridir; ancak etkinliklerini fazla abartmamak gerekir. Çünkü Türk kamuoyunda, diğer ülkelerde yaşayan Türk ırkından olanlara karşı doğal bir sempati beslenmekle birlikte, gerek hükûmetten gerekse kamuoyundan yayılmacılığa yönelik bir destek görünmüyor.
268 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.