Anti-psikiyatri akımının önde gelen temsilcisi David Cooper modern aile kurumunu tepeden tırnağa tartışmaya açtığı, 1968’deki devrimci dalganın bütün özelliklerini tarşıyan 1972 tarihli Ailenin Ölümü isimli kitabında şunu söylüyor: “Ailenin gücü, toplumsal aracılık işlevinden gelir. Aile, her toplumsal kuruma hayli denetlenebilir bir tarzda örnek olarak, bütün sömüren toplumlarda yönetici sınıfın etkin iktidarını pekiştirmektedir. Bu nedenle ailenin biçiminin, fabrikada, sendikada, okulda, (ilk ve ortaöğretim), üniversitede, iş kuruluşunda, kilisede, siyasal partilerde, hükümet aygıtında, silahlı kuvvetlerde, genel hastaneler ve akıl hastanelerinde varolan toplumsal yapıda kopya edildiğini görürüz. İyi ya da kötü, sevilen ya da nefret edilen “anneler” ve “babalar”, büyük ya da küçük “erkek kardeşler” ve “kız kardeşler”, hükümsüz ya da çaktırmadan denetleyen “büyük anneler” ve “büyük babalar” her zaman vardır.”“İnsan özerkliğini yaşamının ilk yılında keşfetmez