Akıl Ve İman

Ahmed Hulûsi

En Eski Akıl Ve İman Sözleri ve Alıntıları

En Eski Akıl Ve İman sözleri ve alıntılarını, en eski Akıl Ve İman kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bugün sayısız insan “Allâh’a inanıyorum” diyor... Ancak tahkik ehli bir yana, hiç kimse Allâh Rasûlü Hz. Muhammed’in açıkladığı Kurân’ın tarif ettiği Allâh’a iman etmiyor!.. İşte bunu kesin bir dille vurgulayan âyet: “İnsanlardan bir kısmı 'B' işareti kapsamınca (varlıklarını Allâh Esmâ’sının oluşturduğu inancıyla) Allâh’a ve âhiret süreçlerine (sonsuzluk içinde, kendilerinden açığa çıkanın sonuçlarını yaşayarak yer alacaklarına) iman ettiklerini söylerler; ne var ki imanları gerçekte bu kapsamda değildir!” (2.Bakara: 8) Hepsi de kendi kafasında, hayalinde, şartlanmaları neticesinde oluşan “ötesindeki” bir gök tanrısına inanıyor ve ona “ALLÂH” adını veriyor! Ondan sonra da, O’nu hesaba çekiyor!!! “Bunu da böyle yaptı olur mu”; “Bunun da sırası mıydı” diye O’na bir yığın “eksiklik” atfediyor!.. Kime?..
Kendi kafasında yarattığı tanrısına eksiklik atfediyor! Neden?.. Çünkü, Allâh Rasûlü’nün bildirdiği Allâh’tan haberi yok! Hz. Muhammed (aleyhisselâm) Efendimizin bize bildirdiği Allâh ile, bugünkü sayısız insanın inandığı ve “Allâh” adını verdiği tanrısının hiç alâkası yok! Zira bugünkü insanlar tasavvurlarında yarattıkları ötelerindeki bir gök tanrısına “Allâh” adını veriyorlar! Hz. Muhammed’in bildirdiği Allâh’a iman etmek için önce “LÂ İLÂHE İLLÂLLÂH”; sonra da “Kul HÛ VALLÂHU AHAD” âyetlerinin mânâsını idrak etmek zorunludur! Bu ikisinin arasındaki anlam farkı kavranılmadan Hz. Muhammed’in bildirdiği Allâh’a iman etmek asla ve asla mümkün değildir! Bu fark anlaşılmadığı takdirde de, düşüncende tasavvur ettiğin, aklının gücüne göre kendi hayalinde oluşturduğun bir tanrıya “Allâh” adını verirsin!.. İşte o takdirde Kurân’daki şu âyeti hatırlamamız icap eder: “HEVÂSINI (içgüdüsel dürtülerini - bedenselliğini - kuruntuladığını) TANRI EDİNENİ GÖRDÜN MÜ?..” (25.Furkan: 43) Niye..? Çünkü, kendi basit anlayışına, sınırlı fikrine, vehmin hükmü altındaki aklına göre bir tanrı varsayıp yarattın! Sonra da, O’nun kimi işinden memnun olup, kimi işini de eleştiriyorsun!.. Oysa, Âlemlerin Rabbi olan Allâh’tan haberin bile yok!
Reklam
“Âmentü Billâhi” dendiği zaman, “B”nin buradaki işaretinin “ALLÂH” isminin anlamını gerçek ve mutlak mânâsıyla anladıktan sonra; kendinin, “ben” dediğin şeyin, “O”nun dışında, ayrı bir varlık olarak var olmayıp; “ALLÂH” varlığı ile kaîm ve var olan bir yapı olduğuna “İMAN” etmek anlamında olduğu anlaşılır. Yani, “Âmentü”, “iman ettim”; “Billâhi”, mutlak ve gerçek anlamda “Allâh”ın varlığına; benim kendi varlığımın da, “O”nun varlığı, vücudu ile kaîm olduğuna; tüm varlığımın, tüm boyutlarıyla, sadece “O”nun Esmâ’sıyla mevcut olduğuna; “O”nun varlığı dışında hiçbir varlık ve özelliğimin olmadığına “iman ediyorum” demektir bu.
ALLÂH’ın SINIRSIZ varlığına İMAN EDİLDİĞİ ZAMAN!.. Yani SINIRSIZ varlığı dolayısıyla hiçbir boyutta “O”nun yanı sıra ikinci bir varlığın mevcudiyetinden söz edilemeyeceği kavrandığı zaman... Görülecektir ki “sen (ben)” zaten hiç “var” olmamışsın... “Yok”sun!.. “YOK” mayasından oluşmuş bir “yok” olarak mevcudsun; ki gerçekte tüm varlık sadece “O”dur!
muhatabımız, Rasûlullâh (aleyhisselâm)’dır! Bize tebligatını yapmıştır... Artık bizler, ya buyurduklarını nazarı dikkate alır, gereğini yapar, kendimizi kurtarmaya bakarız; ya da aldırmayız ve sonuçlarına katlanırız!.. Rasûlullâh ile kişi arasında, ne mertebede veya etikette olursa olsun, hiçbir din görevlisine yer yoktur! Esasen “din görevlisi” diye bir şey yoktur İslâm Dini’nde! “İslâm Dini”nde ne teşkilatlar vardır, ne de müesseseler!.. Ancak insanlar, topluluk hâlinde yaşamaktan dolayı daima belli yöneticiler seçmeye alıştıkları için, Din olgusunu da bir görev hâlinde kabullenmişler; sonuçta Dinsel idareciler ve idare edilenler sınıfları ortaya çıkmıştır! Şu anda dünya üzerinde, “ALLÂH” adına konuşma ve hüküm verme, yargılama yetkisi kimsede mevcut değildir!.. Ve olamaz da!
Şurası kesin ki, Allâh dilediğini yapmadadır ve yaptığından sual sorulması söz konusu olmaz! Sual sorulmaz; çünkü, sual soracak ikinci bir varlık yoktur! “VE MA TEŞÂÛNE İLLÂ EN YEŞÂALLÂH...” (76.İnsan:30) “ALLÂH DİLEMEDİKÇE SİZ DİLEYEMEZSİNİZ!”... Evet, dikkat buyurun... “Siz isteyemezsiniz, ALLÂH istemedikçe” çevirisi yanlıştır! Bu âyetin gerçek mânâsı; “Siz isteyemezsiniz, isteyen ALLÂH’tır!”... Ve bu mânâyı anlarsak, fark ederiz ki, iki tane isteyen varlık yok! “Biri istiyor da, onun isteği üzerine ötekinde de istek meydana geliyor” gibi bir kavram kesinlikle söz konusu değil!
16 öğeden 11 ile 16 arasındakiler gösteriliyor.