Her tarihi ve kültürel eser, üretildiği coğrafyanın özelliklerini taşır ve orada gerçek değerine ve anlamına sahip olur. Tarihi nesnelerin üretildiği yerde kalmasında, eseri üreten ülkenin kamusal yararı yanında söz konusu eserim ülkenin kültürü ve coğrafyasıyla kurmuş olduğu doğal bağ da önem taşır. Hiçbir gerekçe, bir ülkenin kültür varlıklarını yerinden kopartarak götürmeyi haklı kılamaz. Her ülkenin özgün eseri, bulunduğu coğrafyanın binlerce yıllık sözlü, yazılı, görsel kültürü tarafından şekillenir. O toplumun bireyleri geçmiş kültür varlıklarıyla gururlanır; onlar aracılığıyla binlerce yıllık kökleriyle, geçmişiyle ilişki kurar. Yaratıldığı coğrafyadan koparılıp başka bir ülkeye götürülen bir tarihi eser, sergilendiği müzede, ziyaretçilerin kısaca göz atıp geçtiği, demir parmaklıklar arkasındaki bir hücreye kapatılmış mahkumdan farksızdır. Ozanımız Kacaoğlan’ın da dediği gibi “Taş yerinde ağır”dır.
(Kitabın son sözlerinden alıntıdır.)