"Ben de bu bahar hiç kelebek görmedim. Kendim için değil, benim gibi olanlar
için, bütün Türk kızları için, bütün Türk kızlarının talihi için bakacağım."
Mademki "gelişme"den sakınmak mümkün değildi ve gelişmeyse mutlaka değişmek, mutlaka eskiye benzememekti, o halde asırlarca evvelki Türk kadınlığı da ilkel halinde kalamazdı....
Şimdi şaşkın ve mustarip bir nesil.. Her şeyden nefret eden, her şeyi fena gören, her şeyi karanlık gören, berbat, hasta, tedavisi imkan haricinde bir nesil..
"Sevinç ve saadetten mahrum kadınlar Türk kadınları mı?" dedi.
Hayır, hayır, hayır. Türk kadınları asla sevinç ve saadetten mahrum değildiler. Sevinç ve saadetten mahrum olanlar sizsiniz. Şimdiki kadınlar...
Siz bozuldunuz. Siz büyükannelerinize benzemediniz...
Bir şezlonga uzanmış esmer ve güzel bir kız maroken kaplı bir kitap okuyor; pencereden çiçek ve kır kokuları, deniz ve dalga fısıltıları getiren tatlı bir nisan rüzgarı giriyordu.
Hayatta bu çaresiz ve şefkatsiz mazilerin boşu boşuna geçişinden meydana gelen ne garip bir hiçlik, ne yok olmayı seven ve hayal dolu bir boşluk, ne belirsiz, ne sırlarla dolu bir sürat var!