Kopmuş bir haldeydim, parçalanmıştım... ciğerime kadar.
Eğer bu fiziksel bir yara olsaydı, zar zor hayata tutunur bir halde yoğun bakımda yatıyor olurdum.
Kalp, hiçbir yaranın yapamayacağı kadar çok acıtıyordu.
Normalde bu tarz çerezlik dediğimiz kitaplar, çok akılda kalıcı ya da vurucu olmuyor. En azından ben çok azından etkilenirim. Ama bu kitaptan gerçekten de etkilendim.
Tristan Miles karakteri başta çok tahmin edilebilir ve tipik geliyordu. Ancak zamanla kendini göstermesi karaktere karşı sempatimi arttırdı. Kendisinden yaşça büyük olan Claire ile ilişkisi bu tarzda okuduğum ilk seferdi. Kadın karakterin büyük olduğu ve oğullarınında keza büyüdüğü, alıştığımızın aksi olmasını çok garip karşılamadım ama herkes benimsemeyebilir.
Kitapta en sevdiğim şey Tristan'ın çocuklara alışma süreciydi. Daha iyi yazılamaz diye düşünüyorum. Çok gerçekçi, komik ve sempatikti. Özel bölümler istenecek tarzda...
10/10 bir kitap olamamasının nedeni Claire karakterini çok da sevememiş olmamdı. Kitaptan soğuttu ya da ona ait partlarda bunaldım gibi bir nefret söz konusu değil elbette. Hatta ilk sayfalarda gösterdiği cüret hoşuma da gitmişti. Sonradan bozdu bence.
Serinin devamını okurmuyum bilmiyorum ama favori kitaplarımdan biri olmayı başardı.
İlerleyerek elimi soğuk, sert taşın üzerine koydum. Kolumdaki tüyler diken diken olurken garip bir duygu beni etkisi altına aldı.
Acayip bir şekilde, bu bir nöbet değişimiymiş gibi hissettim.
Onun sevdiği aile... artık benimleydi.
Benim himayemde, benim sevmem için.