Her şeyi geride bırakıp eğitimiyle, evliliğiyle sıfırdan bir hayata başlayan ancak yıllar sonra başladığı noktaya geri dönen bir kadının hikayesi Ardıç Ağacı.
İnsan ne kadar düşse, yanında kimse olmasa da en baştan kendinin en iyi versiyonunu yaratmaya çalışmasına dair umut verici aynı zamanda.
Ne olursa olsun hayallerimizi gerçekleştirmek ve yeniden başlamak için hiçbir zaman geç değil
Lale çok küçük yaşta taşıyabileceğinden çok daha büyük bir yükün altında buluyor kendisini.
Sürekli gördüğü kötü rüya ise geçmişteki kötü anılarının su yüzüne çıkması için çırpınmaları aslında.
O hatıralar geri döndüğünde ise Lale büyüdüğü, çok sevdiği Gülova’yı artık geri dönmemek üzere terk eder ta ki 13 yıl sonra babasının ani vefatına kadar.
Çocukluğundan itibaren annesi ile arası hiçbir zaman iyi olmayan Lale, geçen süre zarfında bu konuda pek bir şeyin değişmediğini de eve adım atar atmaz fark eder.
Ancak 8 yıllık mutsuz evliliğinden sonra geri dönmeyi de düşünmezken artık hayallerinin peşinde koşmak, kendi ayakları üzerinde durmak için bir fırsatı olduğunu düşünerek yeni hayatına bir kapı açar.
“Bazı anılarsa bize çok acı verir, hatırlamak istemediğimiz o anıları ise sandıklara kitleriz. Ancak o sandıkları fark etmeden sırtımızda taşımaya devam ederiz. Unutmaya çalıştığımız hatıralar bize çok ağır bir yük olur hayat boyu. Oysa yapılması gereken, onları sandıklara kapatmak değil; tam tersi, ortaya çıkartıp çözümlemeye çalışmaktır."