Şemseddin Tebrizi ve Mevlâna buluşması olarak tasavvuf tarihine geçen olay, olağan İsmaili Davası’nın da neden olduğu bir durumdu. Dai'lerin, dolaştıkları yerlerde en taninmış Sünni din adamları, ozanları, kadıları, mütefessirleri ile buluşup, açık tartışmalara girmesi ve onları alt etmeleri öncelikli bir görevdi. Alamut baş dai'lerinden Şemseddin Muhammed Tebrizi’nin ilk önce, dostu ve kendi yetiştirmesi, dai meslektaşı; otuz beş yaşlarında bulunan Hacı Bektaş'a uğraması gerekiyordu.
Şemseddin bin Hasan-i İhtiyar, Pir Şemseddin el-Tebriz vb.
farklı adlarla çağrılan, Ísmaili İmamları soyundan bir Hüccet ya da Baş Dai makamında bulunan bu sofi, mutasavvıf düşünür ve bir dava adamıydı. Din âlimliğinin yanı sıra, hayatının farklı dönemlerinde yönetici, siyaset adamı, askeri komutan ve bir diplomat olarak hizmetler vermiş, hayatını Bâtıniliğin anlatılması ve tartışılması yolunda vakfetmiş, çok katmanlı, çok boyutlu bir insandı.
Mevlâna Celaleddin Rumi'nin Bâtini öğretmeni Şemseddin Muhammed Tebrizi'nin Alamut'ta bulunan İsmaili Tarikatı İmamı Celaleddin Hasan III'ün (1166-1221) oğlu olduğu Devlet Şah tarafından 1487 yılında bitirdiği “Tazkirat al-Şuara” (Ozanların Yaşam Öyküleri) yapıtında aktarılmakta ve çocukluğuna dair kimi başka ayrıntılar bu eserde anlatılmaktadır.
...niyazsız gözyaşı, niyazsız namaz, mezar başından daha ileri gitmez.MEzar başından geri dönenler ile geri döner.Ama niyaz ve yalvarma ile kılınan namaz, mezarın içine birlikte girer.Kıyamette de sahibiyle beraber olur.