İlimdir aşk. Bilgilerin en yücesidir. Bütün varlığımız ona adanmıştır. Güneşin ve ayın seyahati, ağacın çiçek açması, yağmurun inmesi, gece ile gündüzün yer değiştirerek akıp gitmesi, şairin söze, âşığın saza, hattatın harfe, ressamın renge, bülbülün güle yönelişi aşk iledir daima... Aşkın ilmiyledir, güzelliğiyledir. Görünen ve görünmeyen her nesnede, her canlıda onun işaretlerini görmek, o işaretlerle coşmak, dile gelmektir. Görmeye göz, yazmaya kalem gerektir aşkı. Kaleme varıncaya, gönülde ateş gerektir. Bugünün giderek bulanan, değerleri süratle yıpratılan dünyasında bu yüce duygunun özünü, bütününü arıyor Sadık Yalsızuçanlar. Her insanda, her canlıda başka başka haller ile kendini gösteren aşkın kanatlarını berrak bir göğe açıyor ve sanatın hemen her dalından değerli isimlerle gerçekleştirdiği söyleşilerde 'gören gözlere cila, görmeyenlere şifa' olarak da niteleyebileceğimiz bir yaklaşımla sırrını arıyor onun. "Aşk Kâğıda Yazılmıyor" ismi itibarıyla da insanı bambaşka bir yolculuğa, arayışa çağırıyor bir anlamda. Kâğıda yazılmayan ise aşk, neden var bunca kitap, bunca şiir, bunca roman acaba? Yazılanlar hep eksik mi öyleyse? Ya da tam da tamamlandığı sanılan bir anda yeniden özüne dönen ve oradan yeni bir seyahate duran bir 'derviş' edası mı var aşkın mayasında?.. "Ateşten bir denizi mumdan kayıklarla geçmek" dileyen okurlara...
(Tanıtım Bülteninden)