Yoğun çalışma günlerinden bir gün kütüphanede çalışıyordu.
Meşgul olduğu Bay önder adlı piyesin yazımını kontrol ediyordu, o kadar ki tek tek okuyor, gerekli tashihleri yapıyor, okuyor, tekrar okuyordu. Bir ara bana seslendi: “Bay ne demektir, biliyor musun? Dur, bekle, cevabını ben vereyim. Saygı hürmete layık insan, erkek demektir; bayan da, aynı saygı ve hürmete layık olan kadın demektir. Bundan böyle artık erkeklere bay, kadınlarımıza bayan diye hitap edeceğiz.” O sırada içeri giren ve konuşmayı dinleyen sofra şefimiz İbrahim söz istedi ve “Peki kadınlara bayan dediğimizde hem madam hem matmazel mi olacak? Matmazele de ayrı bir hitap daha iyi olmaz mı Paşam?” deyince, “İbrahim, belki haklısın ama bana bir kadını evlenmeden önce ve sonrasında iki ayrı insan saymak bence çağ dışı bir olaydır. Bugünkü medeniyette bu düşünülemez,” dedi ve eline kalemi alarak, “Genelde erkek için bay, kadın için bayan denecek. Artık bey, beyim, efendi, kadın, hanım yok,” dedi.
Nitekim birkaç gün sonra çıkan bir kanunla bu eski tabirler tamamen kaldırılmıştı ama bay ve bayan tabiri kanuna Atatürk’ün isteği ile konmamıştı. “Bunu kanunla emretmek olmaz. Bu benim isteğimdir, kararı zaman içinde milletim versin,” diyerek konuyu kapatmıştı. Hani diktatörlük? İşte onun demokrasiye, milletine inancını gösteren somut bir hatıra…