Prof. Dr. Hikmet Tanyu, Atatürk'ün Türklük ülküsünü şöyle açıklıyordu:
"Atatürk, Türk'ün milli bir davası, Türk gençliğinin büyük bir ülküsü olmasını istiyordu ve milli maksatlar dışındaki siyasetini, mücadelelerini bir tarafa bıraktırmak ve ancak milli siyaset ve milli davalarla uğraşmak yolunu öğütlüyordu: 'İcabında Türk'ün en küçük şerefi, namusu Türk ilinin bir çakıl taşı için milyonla Türk feda olalım. Fakat Yemen Çölleri için, idealsiz hilafet müessesesi için değil, bütün bir dünya için dahi tek bir Türk gencinin burnunun kanamasına milli rıza yoktur ve olmayacaktır. Bütün bir dünya, tek bir Türk delikanlısının burnunun kanamasına değmez. Bütün bir insanlıktan bir şey duymuyor musun? İnsanlığı sevmiyor musun?
Çok ve pek çok şeyler duyuyorum... Ve seviyorum.
Fakat ıssız dağlar başında koyunlarını güden yarım çarıklı Türk çobanı, bana daha çok şeyler duyuruyor, daha çok sevgiler sindiriyor! O kadar ki, insanlık, eski Mısır'larıyla, Yunanistan'larıyla, Roma'larıyla ve bunlar bütün bedii eserleriyle ayağa kalksalar ve başlarında bugünün kendi verimleri olan bütün medeniyeti, musıkileriyle, şiirleriyle, sanatlarıyla ve bütün eserleriyle gözümün
önüne dikseler, dikilseler... Benim gözüm, benim duygum, benim sevgim, yine ıssız dağlar başında yanık kavalını üfleyen, yarım çarıklı Türk çobanındadır.' "